Alp Alpagut Türkiye’de Kalsa Ne Olurdu…?

Alp Alpagut, uluslararası düzeyde pek çok başarıları bulunan ve Olimpiyat’ta (Atlanta 1996) ve Akdeniz Oyunları’nda (1997) ülkemizi Laser sınıfında temsil etmiş bir sporcu. 2001’den beri yurtdışında antrenörlük yapıyor, 2004’ten beri de İtalya’da yaşıyor, olimpiyatlara sporcular hazırlıyor. Çalıştırdığı sporcuların olimpiyat kotası alma başarıları göstermesi geçtiğimiz yıl ona İtalya Laser Milli Takımı Antrenörlüğü kapısını açtı. Yılda 250 gün denizde İtalyan Laser milli takımına koçluk yapıyor, fırsat bulursa da yarışıyor. Örneğin 2009 ve 2012’de İtalya masterlar şampiyonluğunu kazanmıştı. Gerekli ve yeterli antrenmanları yapa(a)madan katıldığı 4-11 Ekim 2014’te Güney Fransa Hyeres’de yapılan Laser Masterlar Dünya Şampiyonası’nda grubunda 3. oldu (sonuçlar için şu siteye bakılabilir: http://lasermasters.coych.org/results/).

Eylül ayında İspanya/Santander’de yapılan, tüm olimpik sınıfların katıldığı ve ülke olimpiyat kotalarının yarısının belli olduğu Dünya Şampiyonası’nda Alp Alpagut’un çalıştırdığı İtalyan Laser Milli Takımı’ndan 3 sporcu ilk 25’e girerek olimpiyat kotası aldı. Türkiye bu yarışlarda hiçbir sınıfta olimpiyat kotası alamadı. (Santander’de yaklaşık 20 bin kişinin katıldığı muhteşem organizasyonun açılış töreni ve laser sınıfı yarışları için şu videolara da bakılabilir. http://www.youtube.com/watch?v=L7NrpazIbxghttp://www.youtube.com/watch?v=X9Ey4ovBODM )

Denizcilik Şişerken Problemleri Tartışmak

Yazı, Pekin Olimpiyatları (2008) dolayısıyla spor kültürü, skor kültürü lumbozundan sorular sorup, denizciliğin gelişmekten çok şiştiğini tartışırken, çıkış yolları arıyor.

Hürriyet’te Temuçin Tüzecan “Pekin Olimpiyatları’nın ardından Türkiye Yelken Federasyonu tartışılmalı” (Orsa, Hürriyet 30 Ağustos, 2008) başlıklı bir yazı yayımladı. Yazısında özetle, başarısızlığın spor yönetiminden geldiğini, yelkene ilginin arttığını, alınan teknelerin içinde yelkenli oranının, örneğin Amerika’nın dahi üzerinde olduğunu, bunun da yelken sporcusu aday havuzunun büyümesi demek olduğunu belirtiyor ve çözüm de öneriyordu: “Yelken Federasyonu’nun bu haliyle lağvedilip, İngiltere’de olduğu gibi deniz üzerinde teknecilikle uğraşan tüm amatörlerin örgütünü oluşturmak.” Bu yapının federasyona sürekli bir gelir kaynağı yaratabileceğini ve bunun da akılcı bir spor eğitim programı oluşturmakta kullanılabileceğini de ekliyordu.

Yazısındaki birçok görüşe uzak durmama, katılmamama rağmen Tüzecan’ın Orsa köşesindeki yazısını denizciliğin, sporun tartışılması ve yaygınlaştırılması açısından önemsedim. Çünkü bu ülkede herhangi bir problemi enine boyuna tartışabilmek oldukça güç.

Kuralını Bilmeyen Oynayamaz!

Olimpiyatlar için hazırlanmış kitabın yelken ve rüzgar sörfü bölümlerinin eleştirisi.

Denizcilik kadar, denizcilik yazınına da meraktan, içinde deniz geçen her kitaba bakmaya, beğenirsem almaya çalışırım. NTV yayını Spor Kitabı’nı da içindeki su sporlarına ve özellikle yelkene göz atmak için aldım. Öncelikle belirtmeliyim ki 200’den fazla spor dalı hakkında bilmemiz gereken her şeyi anlatma iddiasındaki, 448 sayfalık hayli hacimli ve faydalı kitapla ilgili eleştirilerim öncelikle yelken ve rüzgar sörfü ile ilgili toplam 12 sayfalık 2 bölümü kapsıyor.