| |

Moda Sandalı (Athar Beşpınar’la Söyleşi)

Sunuş / Kullanımı Kolay Denizci Tekne Arayışları / Sezar Atmaca
Denizciliği gelişmiş ülkelerin tekne parkları denize açılmayı kolaylaştıran, heveslendiren, “başlangıç tekneleri” de diyebileceğimiz “kürekli veya yelkenli”, özgün, yaygın dingi modelleri ya da küçük tekne tipleriyle doludur. Bu ülkelerde, barınma/örgütlenme/üretim gibi temel konulardaki gelişmişlik, zamanın bilgi ve teknolojisine uygun yeni tekne tiplerinin tasarımının ve üretiminin yanında, eski/klasik teknelerin korunması, yaşatılması/replikalarının yapılması için gösterilen çabalarla da beslenir.

Ülkemize bakacak olursak; küçük, ucuz “kürekli veya yelkenli” tekne tiplerinin varlığı/üretimi/barınma olanakları amatör-sportif denizciliğin gelişmesini/yaygınlaşmasını besleyecek başlıca koşullardan biriyken bu konuda çağdaş standartların çok gerisinde kaldığımızı, bazı örneklerini artık denizlerimizde değil Koç Müzesi, Deniz Müzesi gibi müzelerde görebildiğimiz kürekli veya yelkenli eski/klasik tekne tiplerinin de artık kaybolduğunu ya da nadir hale geldiğini görüyoruz.

Yayımlanan “Bağlama Kütüğü” istatistikleri değersiz verilerden ibaret olduğu için kütüğe kayıtlı teknelerin boyları, yelkenli tekne sayısı, motor gücü ya da 50 ya da 100 yaşında kaç tekne var gibi ayrıntıları bilemiyoruz.

Bir de restore etme/edebilme sorunumuz var. Geleneksel tekne üretim usullerinin ve ustalığının kaybolmaya yüz tutması nedeniyle tekne sahipleri açısından var olanları klasik halleriyle (arma/donanım…) yaşatmak, geleceğe aktarmak zorlaşıyor. Tekne ustalarının yerini sıradan marangozlar alıyor. Kimi kurumların restore etmek yerine onarma/yenileştirme adı altında tekneleri ve tarihi deforme ettiğini üzülerek görüyoruz…

|

Yelkencilik Geri Gidiyor

Sunuş / Sezar Atmaca

Her türlü manevranın yelkenle yapıldığı, Boğaz’a yelkenle çıkılan zamanlar… Yelkende becerilerin sergilendiği, motorsuz yelkencilik günleri. Denizcilik terimleri de duruma uygun: Örneğin  “Yardımcı motorlu yelkenli tekne (auxiliary sailboat)” asıl yürütücü gücü yelken olan, manevra ve güç durumlarda motor kullanan yelkenli tekne anlamına geliyor, kısaca “yardımcı motor (yardımcı makina)” da deniyor yelkenden gayrısına. Ayrıca o yıllarda motor değil, “motör” deniyor. Bugün hatırlayan pek yok.

Harun Ülman, Yurtta ve Dünyada Av ve Deniz Sporları dergisinde yayımlanan (15 Eylül 1948, sayı: 2) “Yelkencilik Geri Gidiyor” başlıklı kısa yazısında “kotraların şerefi kalmadı” derken, motor kullanımının artışıyla birlikte 1940’lı yıllardan itibaren nelerin değiştiğini, nelerin kaybolduğunu anlatıyor. Günümüzde marina gibi kalabalık yerlerde seyir güvenliği açısından yelkenle manevra uygun değil ama kapıda (marina girişinde) teknesini “sadece yelkenle durduran” da pek kalmadı.
Sadun Boro da bir yazısında “Eskiden motor pek olmadığı için, gemiciler de, hakiki bir denizci, yelkenci olarak yetişirdi. Şimdi bastın mı marşa, dayan git!… Kim uğraşacak yelkenlerle!…” diyerek değişen bu duruma işaret ediyor.

|

Sadece Bir Amatör Denizcinin Değil, Amatör Denizciliğimizin de Hikâyesi…

Geçen yıl Kader kotrasının harap halde “sahibinden.com” adresinde satışa sunulduğunu görünce denizcilik tarihinde önemli bir yeri olan bu tekneye sahip çıkılması dileğiyle yazdığım yazıda (Ocak 2022) bu konuda yeni bilgilere ulaştığımı, ayrıntılarını daha sonra aktarmaya çalışacağımı belirtmiştim. Biraz geç de olsa önce, bürokrasi engelledi diye bilinen hikâyeyi değiştirebilecek yeni kaynakları/tartışmaları aktarıp, son bölümde de bu bilgiler ışığında rüzgârın neden aniden Sinan Everest aleyhine döndüğünü değerlendirmeye/yorumlamaya çalışacağım.

Sinan Everest’in başına gelenler sadece bir amatör denizcinin değil, bir bakıma amatör denizciliğimizin de hikâyesi…

Kader’in Kadersizliği Devam Edecek mi?

Yelkenli teknesiyle Filipinler’e gitmek üzere coşkulu bir kalabalık tarafından yaklaşık 70 yıl önce, 21 Ekim 1951’de İstanbul/Dolmabahçe’den uğurlanan, ancak “liman müruriyesi (geçiş müsadesi) ile sağlık patentesi” işlemlerini yerine getirmediği gerekçesiyle İzmir Liman İdaresi’nce seferden alıkonan Sinan Everest’in hikâyesini ve mücadelesini ilk kez iki usta denizci Teoman Arsay ve Necati Zincirkıran’ın kaleminden Yelken Dünyası Aralık 2005 sayısında okumuştum.[1]

Denizciliğimizin gelişiminden/yapısal sorunlarından ilginç kesitler sunan, “Denizcilik tarihimizde ilk defa girişilen bir teşebbüs olması ve yarıda kalmak bahtsızlığına uğraması…” ile bilinen bu ilginç hikâyeyi “Denizcinin Günlüğü, 2006”da da özetleyerek aktarmıştım.[2]

Beden Terbiyesi’nin sponsorluğunda Harun Ülman’a yaptırılan tekneye bir başka kamu otoritesinin izin vermemesini garip bulsam da nedenleri hakkında o günlerde başkaca bir kaynak bulamamıştım.

Denizcilikle ilgili eski dergileri/kaynakları tararken Sinan Everest’in, tekneyi yapan Harun Ülman’ın ve konuya ilişkin tartışmalara taraf olmuş kimi denizcilerin kaleminden çıkmış bu olayla ilgili ayrıntılara ulaşınca hikâyeyi yeniden ele almaya karar verdim.