Yelkencilik Geri Gidiyor
Harun Ülman
Sunuş: Bir Zamanlar Yelkencilik… / Sezar Atmaca
Her türlü manevranın yelkenle yapıldığı, Boğaz’a yelkenle çıkılan zamanlar… Yelkende becerilerin sergilendiği, motorsuz yelkencilik günleri. Denizcilik terimleri de duruma uygun: Örneğin “Yardımcı motorlu yelkenli tekne (auxiliary sailboat)” asıl yürütücü gücü yelken olan, manevra ve güç durumlarda motor kullanan yelkenli tekne anlamına geliyor, kısaca “yardımcı motor (yardımcı makina)” da deniyor yelkenden gayrısına. Ayrıca o yıllarda motor değil, “motör” deniyor. Bugün hatırlayan pek yok.
Harun Ülman, Yurtta ve Dünyada Av ve Deniz Sporları dergisinde yayımlanan (15 Eylül 1948, sayı: 2) “Yelkencilik Geri Gidiyor” başlıklı kısa yazısında “kotraların şerefi kalmadı” derken, motor kullanımının artışıyla birlikte 1940’lı yıllardan itibaren nelerin değiştiğini, nelerin kaybolduğunu anlatıyor. Günümüzde marina gibi kalabalık yerlerde seyir güvenliği açısından yelkenle manevra uygun değil ama kapıda (marina girişinde) teknesini “sadece yelkenle durduran” da pek kalmadı.
Sadun Boro da bir yazısında “Eskiden motor pek olmadığı için, gemiciler de, hakiki bir denizci, yelkenci olarak yetişirdi. Şimdi bastın mı marşa, dayan git!… Kim uğraşacak yelkenlerle!…” diyerek değişen bu duruma işaret ediyor.
Gerçi yelken seyrini kolaylaştıracak uzun seyirlere uygun düzenli bir rüzgâr rejimimiz de yok. Sadun Boro denizlerimizin bu özelliğini şöyle vurguluyor (aynı yerde): “Ege’de, kendi tecrübem, bir yaz boyu gezinin ancak %25’inde sırf yelkenle yol alabilmişizdir. %50’si yelken-motor, geri kalanı da yalnız motor”.
Yoğun/yüksek yapılaşma nedeniyle İstanbul gibi bir merkezde eski rüzgârlar anılarda kalmış olsa da rüzgârı kovalayarak/arayarak ya da bölgelerin/yörelerin özelliklerini öğrenerek bu eksikliği gidermek mümkün tabii ki. Örneğin Ali Boratav, “Mavi Yolculuk Rehberi”nde “Göcek civarında tatil yapan tekneler genellikle öğleden sonra yelken yapmak için Göcek Adası-Domuz adası hattından Fethiye önlerindeki Kızıl Ada’ya doğru döngel rotada iki saatlik seyre çıkarlar” (…) “Yaz ortasında güzel havalarda bazen aynı anda 100 tekne bu güzergâhta yelken yapar, denizin üstü bembeyaz yelkenlerle güzelleşir.” diyor.
Harun Ülman, yazısında 1940’lı yıllarda yelkenciliğin geri gitmesinin ana nedeni olarak sadece motor kullanımının artışına dikkat çekmiş. Günümüzde, onun anlattığı anlamda bir yelken “ortamı/hassasiyeti/anlayışı” pek kalmadıysa da yelkenin az kullanılmasının, az yelken basılmasının ya da tercih edilmesinin pek çok nedenini sayabiliriz bugün:
→günümüz teknelerinin donanımı/seri ve yüksek manevra kabiliyeti,
→yelken öğrenmek için uygun/yaygın/ucuz tip teknelerin olmayışı,
→barınma sorunun çözülmeyişi,
→hevesi/merakı giderebilecek kurumsal örgütlenmelerin yetersizliği,
→motorlu tekne oranının artışı,
→yelkenciliğin yarışçılıkla eşdeğer hale gelmesi,
→gezi yatçılığının durumu ya da çoğunlukla döngel bir rotada yelken seyri yapılması, rüzgâr azalınca zaman gerekçesiyle hemen motor çalıştırılması (kültürel değerlerde “hız”ın çekiciliği),
→yelken seyrini kolaylaştıracak sabit yönlü rüzgâr bölgelerine benzeyen (ör. ticaret rüzgârları gibi) rüzgâr rejimimizin olmaması,
gibi başlıklarla birlikte düşünüldüğünde günümüzde de “hâlâ yelkenciliğin geri gittiği söylenebilir”.
Yukarıda sayılan nedenlerin çoğu “amatör-sportif denizciliğin yıllardır çözüm bekleyen yapısal sorunlarıyla (örneğin “●örgütlenme-öğrenme ●tekne üretim- edinme ve kullanma ●barınma-kıyı yapıları-denize açılma…” olanaklarının yetersizliği) ve kurumların bu sorunlara yaklaşımıyla ilgilidir.
Seyhun Binzet, “Gerçek Bir Yelken Efsanesi” başlıklı Harun Ülman’ı anlattığı yazısında Ülman’ın “… büyük teknelerine hiç motor koydurmayan yelkencilerin son temsilcisi olduğunu düşündüğünden” yani bir anlamda “naifliğinden” de söz eder.
Öncelikle hayatımızı kolaylaştıran her yeni teknoloji gibi motor kullanımı da sağladığı kolaylıklar ve hız nedeniyle cezbedicidir, çabuk adapte olunur ama bu tür kullanımların “naiflik” ötesinde denizciliğimizi zayıflatan yönleri de var tabii ki. Tıpkı otopilot kullanımının artmasının dümenciliği zayıflatması ya da harita okuyucu/GPS gibi diğer teknolojilerin denizcilerin geleneksel olarak kullandıkları denizde başlıca güvenlerinin kaynağı olan “sezgisel becerilerini” giderek azaltması gibi.
Harun Ülman hakkında
Bize neleri kaybettiğimizi hatırlatan Harun Ülman hakkında özet bilgi de aktarayım:
Doğum yılı ilgili bütün kaynaklarda 1900 olarak geçse de kendisini yakından tanıyan yeğeni Prof. Emre Dölen -ki Kaynakça’daki ilgili yazısında başka tartışmalı konulara da işaret eder/açıklık getirir- Ülman’ın babası Ahmet Paşa imzalı bir fotoğraftaki notu kaynak göstererek yılı 1897 olarak verir.
Harun Ülman (1897-1977), liseyi ve yüksek okulu Almanya’da okudu, 1928’de gemi inşa mühendisi olarak mezun oldu, 1929’da Türkiye’ye döndü, uzun yıllar Türkiye’nin en tanınan gemi/tekne yapımcıları, yarışçıları, denizcilikle ilgili makale yazarları/çevirmenleri arasında yer aldı.
Cem Atabeyoğlu, Türk Yelken Sporu Tarihi’nde yakın arkadaş olan Harun Ülman, Behzat Baydar ve Demir Turgut üçlüsünden “Türkiye’de gerçek yelken sporunun temeli bu üç idealist tarafından atılmıştır” diyerek bu üçlünün yelken tarihindeki önemini vurgular. Harun Ülman, 1936 Berlin Olimpiyatları’nda birlikte yarışacakları Behzat Baydar’la yaptığı maceralı bir İstanbul-İzmir seyrinin başlangıcını (ki bu tekneyi de Bostancı’da çatı katında birlikte yapmışlardır) şöyle anlatır:
“İzmir’de1933 senesinde yapılacak yelken yarışları dolayısıyle “Coşkun” adlı yolemiz de, diğer tekneler (şarpiler vs.) gibi Federasyon tarafından gemiye yüklenip İzmir’e götürülecekti, biz de tabii beraber gidecektik. Fakat bu (rahat) gitmek bize rahatsızlık verdi ve yelken açıp gitmeyi tercih ettik.
Coşkun, 6.15 metre boy ve 1.70 m. Genişlikte salma omurgalı 15 metrekare yelkenli açık bir tekne (Yole) idi.”
Olimpiyatlara katılan ilk yelkencilerimizden biri olan Ülman (1936 Berlin Olimpiyatları/Kiel’de starboat sınıfında Behzat Baydar’la yarışıp 8. oldular), İstanbul Yelken Kulübü’nün kurucularındandı. Yaptığı teknelerle önemli katkılarda bulunduğu Moda Deniz Kulübü’nün de kurucularından biri olduğu birçok kaynakta belirtilse de kulüp sitesinde böyle bir bilgiye ulaşamadım. Yücel Köyağasıoğlu’nun İstanbul Kotraları kitabında (AMYC Yayınları, 2007) söz ettiği halen denizlerde dolaşan Seddülbahir, Dingo gibi tekneler yanında Arslan, Burak, Çavuş -Velve-, İpar, Kader… gibi birçok klasik tekne ve vakti zamanında denizlerimizi şenlendiren birçok yole/kabayole, günümüze ulaşmış bazı 12 kadem dingiler Harun Ülman’ın eseridir.
Prof. Emre Dölen’in, Seddülbahir’in 1920’de yapıldığını, oysa Ülman’ın 1929’da Türkiye’ye döndüğü için bu tekneyi yapmış olamayacağını belirttiğini de not düşelim. (Teknenin sahibi ve halen bulunduğu yer olan Dirvana ailesine ait Bozburun Yat Kulübü’nün sayfasında da inşa yılı olarak “Harun Ülmen, 1920” –Ülman olacak- bilgisi yer alır.)
Harun Ülman’ı yakından tanıyanlardan biri olan Necati Zincirkıran onu şöyle anlatır:
“Harun Bey Osmanlı donanmasının amirallerinden İngiliz Ahmet Paşa’nın oğluydu. Kızıltoprak’ta tren yolunun üzerinde bir köşkte oturuyordu. Birinci Dünya Savaşı sonrasında Almanya’da gemi inşa mühendisliği okuyan Harun Ülman, daha sonra Kiel’de yelkenli tekne inşaiyesi üzerine çalışmış değerli ve bilgili bir mühendisti.
Dragoncuydu, (…) Kuzey Ege’yi İstanbul’dan dragonla giderek dolaşıp gelmiş bir yelkenciydi. (…) İngilizce, Almanca ve Fransızca bilen Harun Bey’in engin bir denizcilik kültürü vardı. Ondan çok şey öğrendiğimi itiraf etmeliyim.”
Gerek TMOK (Milli Olimpiyat Komitesi) gerekse kurucusu olduğu İYK’nın sayfasından Ülman’ın herhangi bir görseline ulaşamadım. Benim beceriksizliğim değilse bu da büyük bir ayıptır.
Sadece neleri kazandığımızın değil, neleri kaybettiğimizin de farkında olmamız dileğiyle…
***
Kaynakça:
*Sadun Boro, Nasıl bir tekne alayım? http://yachtworks.info/tr/nasil-bir-tekne-alayim/
*Ali Boratav, Mavi Yolculuk Rehberi, Ege Yayınları. Genişletilmiş 3. baskı, 2022.
*Necati Zincirkıran “50 Yılda Türk Amatör Denizciliği Nereye Geldi?” Yelken Dünyası, Nisan 2010.
*Sezar Atmaca, “Amatör Sportif Denizciliğin Sorunları”, Marmara Üniversitesi VIII. Türk Deniz Ticareti Tarihi Sempozyumu Tebliğler Kitabı içinde, İstanbul Yayınları, 2016.
*Cem Atabeyoğlu, Türk Yelken Sporu Tarihi, Türk Spor Vakfı Yayınları,1986.
*Harun Ülman, İstanbul’dan İzmir’e Yole ile, Yacht, Eylül 1967 (akt. Sezar Atmaca, Denizcinin Günlüğü 2006, içinde, 2. hafta, ADF Yay. 2005)
*Seyhun Binzet, “Gerçek Bir Yelken Efsanesi” Naviga, Aralık 2022.
*Emre Dölen, Harun Ülman | Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu (fenerbahcetarihi.org)
*https://tr.wikipedia.org/wiki/Harun_Ülman
*https://bozburunyachtclub.com
*Vesikalık hale getirdiğim Ülman’ın resmi fenerbahçetarihi.org sitesinden; Rüya‘nın dümenindeki fotoğraf Yurtta ve Dünyada Av ve Deniz Sporları, sayı: 22, Eylül 1951’den alıntıdır.
Yurtta ve Dünyada Av ve Deniz Sporları, sayı: 2, 15 Eylül 1948
Yelkencilik Geri Gidiyor
Harun Ülman
Son zamanlarda kotralarına kuvvetli motör koyma heveslileri pek çoğaldı. 25-30 beygir kuvvetindeki motörleri maldan bile saymıyorlar. Halbuki kotralarda motör “yardımcı” bir vasıta sayılırdı; şimdi ise yelken “yardımcı” vaziyete geçiyor.
İş bununla da kalmıyor; bakıyorsunuz güzel bir yelken havasında bir kotra bütün yelkenleri sarılı motörle seyrediyor. Bunun başlıca iki sebebi var: Birincisi tembellik “Şimdi uzun uzadıya kim yelken basacak” denip makine seyri tercih ediliyor. Zira marş düğmesine basar basmaz motör derhal harekete geçiyor. İkinci sebep de esasen iyi yelken kullanamıyanların yelkenden tam istifade edip arzu ettikleri gibi seyredememeleridir. Bu çeşit yelkenciler yelkene karşı pek samimiyet beslemeyenlerdir ve hiçbir zaman tam bir yelkenci olamazlar. Yelkenle seyrin zevkini tatmış olanlar, mecburi bir makine seyrinden sonra motör durdurulunca “Oh!” derler. Zira o patırtı insanı bayağı rahatsız eder.
Benim küçüklüğümde, bir kotraya motör koymak hiç akla gelmezdi; zaten böyle bir ihtiyaç da arzulanmazdı. Yelkenle şamandıraya gelinir, şamandıradan kalkılır, dar yerlerde manevra yapılır, Boğaza çıkılır vs. vs… Hep bunlar motörsüz yapılırdı. Şimdi ise birçok yelkenciler bu işleri motör sayesinde başarıyorlar. Bir yelkenci arkadaşımın tabirine göre “kotraların şerefi kalmadı.”
Bu vaziyet gösteriyor ki son seneler zarfında yelkencilik ileri gideceğine bilakis geri gitmiş. Amatör arkadaşlara tavsiye ederim, teknelerindeki motörü yok bilsinler ve esas itibariyle yelkenlerine güvensinler ve ona göre hareket etsinler. İyi bir tekne yelken altında ve iyi bir elde, her yerde kendisini kurtarır. Zaten iyi bir yelkenci için hiçbir makinede yelkendeki emniyet yoktur. Motör rüzgârsız havalarda bir yardımcı vasıta olarak kalmalıdır. En iyi denizcilerin de yelkencilikten yetiştiği unutulmamalıdır.
(Harun Ülman, Yurtta ve Dünyada Av ve Deniz Sporları, sayı: 2, 15 Eylül 1948)
Bağlantılı yazı, bkz: “Yeni Bir Amatör-Sportif Denizcilik Anlayışı İçin…”