İçinde Tuzla ve Tersane Kelimeleri Geçmeyen Yazılar
Yazı tersane bölgelerindeki kazaların/iş koşullarının neden en ufak bir şekilde denizcilik/yatçılık dergilerinde yer almadığını sorguluyor (2008). Giderek artan teknelerin muhteşemliği veya üreticilerin “başarısı” ile dolu haberlere rağmen bu konudaki “sessizlik” günümüzde de sürüyor.
Olaylara seyirci kalmak… Bunca tekneyi yapan emeğin, malzeme, alet-edevat, ekipman, yarış… kadar değeri yok mudur?
Uluslararası Denizcilik Örgütü IMO’nun, 15 yaş üstü (2005) ve tek cidarlı (2015) gemileri seferden men ederek tüm dünyada yeni gemi talebini patlatan kararları tersaneleri hızlı bir büyüme sürecine soktu. Tersanelerimizin dünya sıralamasında -beş yıl önce ilk 20’ye bile giremezken- 2007’de aldıkları gemi ve yat siparişi ile altıncı sırada yer alması (kaynak: GİSBİR) talebin boyutunu gösteriyor. Yine 2002’de Türkiye’de 32 olan tersane sayısının ülke genelinde hızla artışı hedefleniyor; 2008-2009 hedefi 123.
Ancak başta işveren sorumluluğu olmak üzere “sıralanabilecek birçok neden” yanında büyüme hızına parelel tersane kapasitelerine uygun iş güvenliği yatırımı yapılmayıp, İş Yasası uygulanmayınca ölümcül kazalar giderek arttı. Türkiye’nin iş kazaları ligindeki hiç de parlak olmayan sicili düşünüldüğünde, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı’nın Tuzla Tersaneleri ile ilgili gazetelere yansıyan itirafı konuyu tüm çıplaklığı ile gözler önüne seriyor. “588 eksikleri var. Sadece iki işyeri kurallara uyuyor. 5-10 kapasiteli tersane 20 iş alıp, vasıfsız taşeron işçilerle yetiştirmeye çalışıyor” ( Radikal, 22 Şubat 2008). Diğer yandan sektör temsilcileri kendi tersanelerinin hemen yakınındaki ve 1998’den beri ölümcül kaza olmayan Pendik Tersanesi’ni örnek almak yerine “sektörün günah keçisi olduğundan”, “sektörün başarılarının görülmediğinden”, “kazandırılan döviz ve yaratılan iş alanına bakıldığında durumu doğal karşılamak gerektiğinden” ya da “komplo teorilerinden” – ör. Almanların Türk gemi sanayini engelleme planları!- söz ederek mazeret üretmenin yollarını arıyor. Gazete haberleri 2000’e yakın işçinin çalıştığı Pendik Tersanesi’nin Tuzla Tersaneleri ile olan “ölümcül farkından” söz ediyor. Pendik’te cana verilen değer ve önlemler sayesinde 1998’den beri ölümcül kaza olmadığı yer alıyor bu haberlerde. Pendik Tersanesi’nde asgari düzeyde iş kazası olmasının nedenleri gayet açık: İşin gerektirdiği işgüvenliği kurallarına uyma (baret, emniyet kemeri, özel ayakkabı, maske, eldiven gibi iş güvenliği malzemesinin mutlaka kullanılması…), sürekli eğitim-denetim. Tuzla’yı bilen işgüvenliği uzmanları kişi başına 250 YTL gibi bir maliyetle bile birçok hayatın kurtulabileceğinden söz ediyor. Sadece kazalar açısından bakıldığında genelde sektörün (tersanelerin) kendine çeki düzen vermesi açısından iyi bir örnek gibi duruyor Pendik Tersanesi.
Bu kısa yazının amacı öncelikle Tuzla tersane bölgesinde olan bitenin ayrıntılı bir analizini yapmak değil. Bu sorunun neden en ufak bir şekilde denizcilik (yatçılık) dergilerinde yer almadığına değinmek.
Dergiler Seyirci Kalırken
Bir gazetedeki yorum başlığı Tuzla Tersanelerindeki vahim durumu açıklıkla özetliyor: “Bir Cinayet Romanı veya İş Güvenliği Sorunu” (Abdullah Anar, Radikal, 3.6. 2008). Ancak medyanın Tuzla’yı görmekte hayli zorlandığı, işçi ölümleri artıp bazı gazetelerin ısrarlı haberleri sonucu sorunun kısmen gündeme geldiği de bir gerçek.
Tek tek tersanelerin durumu değil, genelde sektörün sorunları ve durumu yazıyı ilgilendirse de olayların yaşandığı (yaralanma, ölüm…) tersanelerin listesine bakıldığında bir kısmının “özel tekne” de ürettiği, görülüyor. Denizcilikle ilgili ulusal düzeyde satışı olan, aylık yayımlanan dört ve değişik periyotlarla yayımlanan (çoğu iki ayda bir) dört dergi olmak üzere toplam sekiz derginin son iki senelik sayılarını günümüzden geriye doğru taradım. Bir kısmı da Tuzla bölgesinde yer alan “tekne üreticileriyle” (ki çoğu irili ufaklı tersane sahibi) yapılan yazı ve röportajların sayısı 50’yi geçince bıraktım. Bunca röportajda teknelerin muhteşemliği veya üreticilerin “işbilirliği” dışında örneğin buradaki iş koşullarıyla, işçilerle ilgili ipucu bulmak ne yazık ki pek mümkün değil. Medyada giderek artan Tuzla/Tersane haberlerine rağmen son aylarda da özellikle aylık dergilerdeki “sessizliğin” sürüp gitmesi ise hayli düşündürücü.
İster özel tekne üretsin, ister gemi buradaki durumun vehametini kamuoyuna ulaştırmak, bu konuda hazırlanmış raporları okuyuculara duyurmak, mümkünse “tarafların” görüşlerini aktarmak, gösterime giren belgeselin haberini vermek, yani “insan hayatı” konusunda denizcilik dergilerinden hassasiyet beklemek nafile midir? Çalışma ekonomisi uzmanı 110 öğretim üyesi “Tuzla’daki ölümlere seyirci olmak istemiyoruz. Biz katkıya hazırız.” (Radikal 15.06) derken dergilerin de katkıda bulunacakları bir “seviye” yok mudur?
En iyi ihtimalle söylersek bu konudaki empati yokluğunu, temassızlığı, kaygısızlığı, soğukluğu, seyirci kalmayı neye bağlayabiliriz? Olan-bitene ilişkin hiçbir insani endişe ve sorumluluk taşımayan, sadece tüketime kıymet veren bir duruş mudur bu?
Denizcilikle, teknelerle ilgili onca haber içinde (malzeme, teknoloji, üretim) bunca tekneyi yapan emeğin, insan hayatının malzeme, alet-edevat, ekipman, yarış… kadar değeri yok mudur? Denizcilik Bayramı (1 Temmuz) kutlamalarında denizcilikteki gelişmelerden söz ederken bunları da hatırlayan (yazılar) çıkar mı?
Kısa Kaynakça:
- “ Liman ve Tersane İşçileri Genel Başkanı Cem Dinç ile Söyleşi” Express, Eylül-Ekim 2007, sayı 76.
- Aslı Odman, “Tuzla Tersaneler Bölgesi: İşçiler Neden Ölüyor? Ne Yapmalı?” Taraf, 22-24 Mayıs.
- Aziz Çelik, “İş Cinayetlerinin 60 Yıllık Bilançosu”, Radikal, 21 Şubat 2008.
- İsmail Saymaz / Cem Mirzanlı, “Pendik ile Tuzla Tersaneleri Arasındaki Ölümcül Fark”, Radikal , 1 Nisan 2008.
- Tersane, Gemi İnşa Sektörü ve Yan Sanayisi Dergisi, Mart-Nisan 2008.
(Yelken Dünyası, Temmuz 2008)