|

Yazı Sayısı mı Kalitesi mi?

Mesut Baran yönetimindeki Yelken Dünyası amatör denizciliğimizin amatör yüzünün yüzakıydı uzun yıllar. Dergiye yönelik eleştirileri bile çekincesiz basar, gocunmaz, yazıyı kabul ederken de “burası sizin derginiz, yerinde eleştiriler bize yol gösterir” derdi. Onun yönetimindeki dergi bizler için de sığınılacak bir limandı ancak sayıların giderek daha fazla birbirine benzemeye, tekrara düşmeye başladığını düşününce Eylül 2006 sayısına bu yazıyı yazmıştım.

(Not: Yazıda özeti yer alan Ustam Rüzgâr… Ya Çevirmenim…? yazısının tam metni “ Denizcilik Kitapları” dosyasında)


Yelken Dünyası’nın Ağustos sayısını okuduğumda aklıma “Acaba Yelken Dünyası gönderilen her yazıyı olduğu gibi basmakta mıdır?” sorusu geldi. Gelen her yazıyı istisnasız basmanın belki yazı çeşidi (nicelik) yönünden dergiye epey bir katkısı olsa da yazıların öncelikle nitelik yönünden katkısını da düşünmek gerekmez mi? Dergiyi daha değerli yapacak olan nitelik değil midir? Gelen yazıların dilbilgisi, derdini anlatabilme, yeni bilgiler-yeni bakış açıları sunma, konuya hakimiyet, yeterlik, gelişmelerden-mevcut ve yeni yazılı eserlerden haberdar olma, gelişmeleri aktarma, tekrara düşmeme,  vb. kriterlerle değerlendirilmesi daha doğru olmaz mı? Bu açıdan bakıldığında kimi yazıların eksikliklerini, zaaflarını gidermesi için iade edilmesi, kimi yazılara okuyucuyu bilgilendirmek için kısa notlar düşülmesi gerekmez mi? Örneğin geçen ay (bundan sonraki örnekler hep Ağustos sayısından) okuyucu mektuplarında yer alan Kaptan Melih Akgün’ün yazısına amatör denizcilerin dergisi Yelken Dünyası’nın verecek iki satır cevabı yok mudur? Örneğin Orhan Süren’in hazırladığı şüphesiz emek verilen bir  çalışma olan ve her ay yayımlanan “Denizcilik Terminolojisi’ndeki “alay çıkarma timi, alarm raporu, alçak görüşte çıkarma” gibi ancak konuyla ilgili bir kitapta yer alabilecek salt askeri terimlerin amatör denizcilerin dergisinde ne işi vardır?  Dergideki yazıların % 25’i yurdışındaki seyirlerle ilgiliyse en azından bu yazıların kalitesinin bilgi, akıcılık, hakimiyet, nesnellik gibi açılardan Nilgün Gündüz’ün kaleme aldığı “Vagabond’un Dünya Turu” yazı dizisinde olduğu gibi olmasını beklemek Yelken Dünyası okuyucularının hakkı değil midir? Hele “Güvenliğimiz İçin” yazılan yazılarda (A. Oktay Akçay) “can yeleği ve yüzdürme yardımcıları yalnız boğulma riskini azaltır. Kurtarmayı garanti etmez.” cümlesi varsa buradaki hangi bilgi canımızı kurtaracak? Kurtarma garantisi nedir? Örneğin Amatör Denizci Elkitabı’nda (ADF Yayınları/deniz kazaları ve can kurtarma araçları bölümü sayfa 69) bu konuda şu bilgiler yer alır: “can yeleği, kullanıcısını su yüzeyinde tutan, baygın ve bitkin bir insanın dahi ağzını sudan yukarıda tutarak nefes yollarının açık olmasını sağlayan kişisel can kurtarma aracıdır. Can yeleğiyle genellikle karıştırılan ve daha çok su sporlarında kullanılan ‘yüzdürücü yardımcıları’ ise kullanıcıyı su üzerinde tutarlar, oysa yüzme bilmeyenlerin kullanımı için de uygun olan can yeleği, kullanıcısını baygın durumdayken bile nefes alacak şekilde yüzdürmek ZORUNDADIR”.

Bu yazıyı yazmamın nedenlerinden biri de Sema Sönmez’in kaleme aldığı “Bir kitabın düşündürdükleri/Hayatta ve Yelkende “Ustam Rüzgar” yazısıydı. Ustam Rüzgâr’la ilgili ilk övücü yazı Ekim 2003’te Yelken Dünyası’nda yayımlanmıştı. Sönmez geçen ayki yazısında  belki “zülfü yare dokunmuş” ama, kitabın bütününe bakıldığında çevirmen acaba “eline sağlık” övgüsünü hak ediyor mu?  Aşağıdaki yazım Ağustos 2004’te Cumhuriyet gazetesi kitap ekinde çıkmıştı. Ayrıca Cumhuriyet’te yayımlanan yazı ile ilgili bir hatırlatma Yılmaz Aksoy’un kaleminden Şubat 2006’da bu dergide yer almıştı. Bu kadar yanlış dolu bir çeviri için okuyucuyu yönlendirmek, neredeyse düzeltilmeden yeniden basılmasını teşvik etmek doğru mudur? Yayımlanmış bir yazıyı kısaltarak da olsa yeniden yayımlamak pek hoş değil ama okuyucuların affına sığınarak hakkında üç sene arayla iki övgü yazısı yayımlanmış bu kitabın çevirisinin değerlendirmesinin bir de denizcilik dili kriteriyle okunmasını diliyorum.

5 Ağustos 2004’te Cumhuriyet Kitap ekinde yayımlanmış “Ustam Rüzgâr…ya Çevirmenim” başlıklı yazımı kısaltarak aktarıyorum (metin içinde ….. yerler kısaltılmıştır).

Ustam Rüzgâr… Ya Çevirmenim…?

Ustam Rüzgâr ele aldığı temayı hayatın tüm alanına yaymaya çalışan, onun rehberliğini esas aldığımızda, izlediğimizde  hayatta ne kadar başarılı olabileceğimizi anlatan kişisel gelişim kitaplarından biri….. Orijinal adı ‘ilk işin küçük bir sandalda kürek çekmeyi öğrenmek olsun’ olan ve on üç dile çevrilen kitap…ilgi görmüş bir otobiyografik eser. Richard Bode rüzgâr, tekne , insan ilişkisinden yola çıkarak, doğaya ve aerodinamik kurallarına sadık kalırsak, uyum gösterirsek nasıl başarılı olabileceğimizin, tekneyi (hayatımızı) nasıl yönlendirebileceğimizin öyküsünü anlatıyor. Yelken dergilerinde….. denizcilik sitelerinde….. övgüyle söz edilen kitabın yazarı  Richard Bode iletmek istediği hayat felsefesini ilk gençliğinde öğrendiği denizcilik ve yelkencilik deneyimleri aracılığıyla okura aktarıyor. Doğal olarak ve sıklıkla denizcilik, yelkencilik  terimleri kullanan Bode, vermek istediği detayları, vurguları, nüansları bu dille anlatıyor. Dolayısıyla anlatımda denizcilik dili ve terimleri önem kazanıyor. Ancak çevirmenin denizcilikten ve özel olarak yelken seyrinden anlamaması, konuya vakıf ol(a)maması  yüzünden ciddi yanlışlarla dolu çeviride bu ayrıntılar kaybolup gidiyor.Yazarın kullandığı bir ana , bir ön yelkeni olan tek direkli tekne çeviri boyunca başkalaşıma uğrayarak kimi zaman çift direkli, kimi zaman dört köşe ön yelkenli, kimi zaman seren armalı, kimi zaman civadralı ( bastonlu), kimi zaman filikalı olabiliyor. Kitapta denizciliğe ilişkin en sıradan kullanımlar bile yanlış çevrilmiş. Örneğin teknelerin altına sürülen zehirli boyaya “kir tutmayan boya” denmiş. Ayrıca çevirmen ya da editörce okuyucuyu aydınlatmak için yapılan aşağıda örneklerini verdiğim dipnot açıklamalarının birçoğu terimi anlaşılır kılmaktan ziyade çevirinin vehametini arttırıyor, konuyu iyice anlamsızlaştırıyor. Oysa bu açıklamalar olmaksızın  metnin –özellikle detaylarının, esprilerinin- anlaşılması güç.Tıpkı yabancı bir dilin sözlüğü gibi denizcilerin de sözlükleri vardır. Denizcilikte, özellikle de yelkencilikte tarif edilerek yaptırılacak bir işe zaman olmaması nedeniyle terimler  işin yapılması için gerekli süreyi azaltmayı ve anlaşılmayı amaçlar.Terimler anlaşılmaz, dert anlatamaz hale gelirse iş de yapılamaz.

Bu yazı sadece çevirideki denizcilik terimlerinin eleştirisi ile sınırlı, Bode’nin aktarmak istediği hayat deneyimlerinin ve denizcilik terimleri dışındaki çevirinin eleştirisini içermiyor.

Terimlerin Kullanımı

 Terimlerin kullanımında kitap boyunca yanlışlıkların yanı sıra özensizlik ve tutarsızlık da hakim.Yanlış kullanılan bir terim sayfalar sonra doğru olarak kullanılabildiği gibi birçok yerde de tersi söz konusu.Yani doğru kullanılan bir terim ilerleyen sayfalarda yanlış kullanılabiliyor. Aynı terim farklı farklı çevrilebiliyor.Örneğin 57. sayfaya kadar birçok kez  kaptan köşkü olarak çevrilen havuzluk (cockpit) bu sayfadan sonra doğru bir şekilde üstelik

de dipnotla açıklanarak kullanılmış. Oysa kaptan köşkü, kitapta sözü edilen üç kişi tarafından karaya çekilebilen küçük teknelerde değil gemilerde olur.Doğrusu tek direkli yelkenli (slop/slup veya şalupa) olan “sloop” karşılığı olarak “yelkenli”, “kotra”, “tekne”, “gemi”, “tek direkli yelkenli” kullanılmış….. Bir başka örnek de yeke:Dümeni daha doğrusu dümen palasını/yelpazeyi kontrol etmeye yarayan, dümene takılan kol veya çubuk olan yeke kitabın başında ve birçok yerde dümen olarak çevrilerek böyle bir kitap için çok önemli olan bir fark yok sayılmış. Dümen palasının yeke veya dümen dolabı (dümen simidi) ile kontrol edilmesi oldukça farklıdır. Yekeli dümen çok hassastır, dümen düzeltmelerine bire bir cevap verdiği gibi dümen palasındaki zorlamalar hemen hissedilir. Yekeyle  dolap dümen karıştırılınca yazarın kitap boyunca kimi zaman  bu hassasiyete yaptığı göndermeler anlamını yitiriyor. Daha da ötesi dümen palasını kontrol eden yekenin boyunun kısaltılmasının anlatıldığı bölüm   “dümenimi tam ortadan ikiye ayırdı” diye çevrilince metin de anlamsızlaşıyor. Dümeni parçalanmış bir tekne seyre devam edebiliyor !…

Vurguların Kaybolması

Yukarıdaki örnekte olduğu gibi yanlış çevrilen birçok terim verilmek istenen ince detayları, vurguları da  yok ediyor. Örneğin dokuzuncu bölümün başlığı “köre düşmek”(s. 64). “Be calmed” karşılığı olarak verilmiş. Kelimenin denizcilikteki tam karşılığı “kapatmada”, yani teknenin birçok nedenden dolayı rüzgârsız kalması.Zaten bu  bölümde sayfalarca  teknenin rüzgârsız kalması anlatılıyor. Rüzgârsız kalırsanız doğal olarak hareket edebilmek için rüzgârı beklemeniz gerekir. Oysa bir denizcilik terimi olan köre düşmek’te (in irons) rüzgârı beklemeniz gerekmez. Yelkenli bir teknenin manevra sırasında (ör.tramola)  rüzgârsız bölgeyi (ölü bölge) geçemeyip manevrasını tamamlayamaması “köre düşmek”tir. Yani hatanız sonucu geçici bir rüzgâr “körlüğü” söz konusudur. Rüzgârı beklemezsiniz, karşı bir manevrayla hatanızı giderir ve seyre devam edersiniz.

Kimi dipnotları da açıklamaktan çok espri hakkındaki bilinemezleri  daha da arttırıyor. Örneğin “…Ben delikanlıyken bir denizcinin bir başkasına takacağı en küçültücü ad sayılan ‘iskandilci’ oluşu bile değildi” (s.141) cümlesindeki iskandilci (plumber) için verilen açıklama şöyle: “Denizin derinliğini ölçen alete  iskandil denir. Buna bağlı bir argo sıfat (e.n.)”. Neden küçültücü, argo bir sıfat olduğu hakkında ise açıklama yapılmamış….. iskandilin ucundaki kurşun ağırlığa (plumb) sürülen don yağı sayesinde demirleme için önemli olan dip yapısı anlaşılmaya çalışılırdı.Bu işle uğraşan gemici de  don yağı sürülmüş kurşuna yapışan her türlü  malzemeye bakarak, elleyerek kaptana bilgi aktarırdı. Kelimenin küçültücü bir sıfat olarak kullanımı muhtemelen yapılan işin pisliğiyle, değersizliğiyle ilgili.

Çevirmen anlayamadığı kimi yerleri de çevirmeden bırakmış, atlamış ya da uydurmuş. Örneğin orijinal metnin 113. sayfasında  yazar perde ipini kullanarak nasıl  izbarço bağı yaptığını anlatıyor. Ama Türkçe metinde (s. 97) böyle bir ifade olmadığı gibi devamındaki sancak bağı (sheet bend) ile ilgili cümle  de çevrilmemiş. Aynı bölümde “nine anlamında, beceriksizce yapılan gevşek düğüm” olarak açıklanan “granny” sonraki sayfalarda da çevrilmeden “granny” olarak kullanılmış. Doğrusu “kocakarı bağı”dır ve dipnotun aksine gevşek değil yapıldığında çözülmesi hayli zor bir bağdır.

Dipnot Yanlışlarına Örnekler

Dipnot açıklamalarındaki yanlışlıklara birkaç örnek verecek olursak: “Ahşap Seren: Ana direğe takılı haç şeklinde sırık”(s.57 ). Doğrusu seren değil bumba (boom) ve haçla filan da ilgisi yok. Ama çevirmen 62.sayfada boom’u doğru olarak bumba diye çevirmiş ve bir de doğru dipnot eklemiş: “Yelkenin alt kısmının bağlandığı kalın sırık”. “Ayıbacağı Açavelası: Teknenin başından ileri uzanan ve üzerine küçük yelken gerilen sırığın iki yanındaki çubuklar”(s.61). Açıklama denizcilik literatürüne şüphesiz yeni bir katkı ama terimle bir ilgisi yok! Kitapta geçen ayıbacağı açavelası (gönderi):rüzgârı arkadan alarak yapılan pupa seyrinde floku(n  ıskotasını/ön yelkeni) anayelkenin tersine doğru açmak için kullanılan kısa çubuk, gönder  olarak açıklanabilirdi.

 Metinde  tek direkli bir tekneden söz edilmesine rağmen “Giz Donanımı:Arka direğinde ek kare yelkeni açmak için bulunulan çubuk”(s.104) olarak açıklanmış. 

“Tek direkli bir ana bir ön yelkeni olan tekne” (s.104) olarak çevrilen, oysa iki ön yelkeni olan kotranın metinle bir ilgisi yok . Metinde sloop’tan yani tek direkli ve bir ön yelkeni olan  yelkenliden söz ediliyor.

Temel Terimlerdeki Tutarsızlıklar

Kitap boyunca yelken seyrinin en temel manevraları tramola ve kavança  çok sık kullanılmalarına rağmen çeviride neredeyse bu terimler yok sayılmış, çok sınırlı yerde bu karşılıklarla kullanılmış. Önemli bir yanlış da kimi yerlerde  tramola atmak(etmek) (to tack/ kısaca tramola) ile orsalamanın aynı anlamda kullanılmış olması….. Tramola bir manevra değişikliği iken orsalamak trimde yapılan bir düzeltmedir.Tramolada yelkenli tekne manevra sırasında rüzgârüstüne doğru doksan derece dönüp yelkenlerini ve bumbasını diğer kontraya (tarafa) geçirirken, orsalayan tekne birkaç dereceden başlayarak rüzgârüstüne doğru yapılan dümen müdahaleleriyle rotada kalmayı sürdürür…..  Dümenin  rüzgârüstüne çekmesini anlatan ve denizcilikteki tam karşılığı “orsaya çekme” (weather helm) olan terim….. “hava yekesi” diye çevrilmiş.

…..

Sayfa 62’deki dipnotta boca etmek  karşılığı  olarak “rüzgârı arkaya alıp dönmek” dense de dipnottaki açıklamanın karşılığı boci (boca) tramola, yani kavançanın daha eski kullanımı:orsa tramola etmek, boca tramola etmek…gibi. Oysa metinde ayıbacağı gönderi (önyelkeni yana açmak için kullanılan çubuk) kullanılarak yapılan seyirde dümendeki küçük oynamaların sonuçları anlatılıyor. Ama ne metin içindeki çeviri ne de açıklaması doğru.

…..

 Kitap boyunca böylesine keyfi ve hatalı kullanılan tramola ve kavança terimlerinin, iki manevra arasındaki farkın anlatıldığı bir paragrafta  (s.146) doğru kullanılması özensizliğin işareti değil mi? Ya da acaba kitabın kimi bölümlerini başka birisi mi çevirdi sorusunu akla getiriyor.

Hatalı ve Yanlış Çeviri Örnekleri

Kitaptaki hatalı, yanlış çeviriler defalarca tekrarlandığı için teker teker vermek yerine sayfa numarasız örnekleri aktarmak yeter sanırım. Doğru kullanımlarıyla birlikte hatalı ve yanlış çevirileri örnekleyecek olursak (doğru kullanımları italik):

 “Orsaya çekme” “hava yekesi”; “yelkenleri basmak” “yelkenleri kaldırmak”; “teknenin oynaklığı” “teknenin devrilivermesi”; “tek direkli yelkenli” “tek yelkenli bir tekne”; “bumba” “seren”; “salma omurga” “tam omurga”; “sürme salma” “salma omurga”; “vernikli güverte” “açık renk güverte”; “gövde” “yan taraf”; “simetrik balon” “üçgen büyük yarış yelkeni”; “rota tutturmak” “yol tutturmak”; “havuzluk”  “kaptan köşkü”; “ön yelken” “trinketa”; “yeke” “dümen/sopa”; “farş tahtaları” “yer tahtaları”; “ıstralya” “destek”; “gönder” “sırık”;  “miyar güverte” “kaptan köprüsü”; “çatışma rotasında” “çarpışma yönünde”; “küpeşte” “filika küpeştesi”; “ağaç tapa” “tahta tıpa”; “kaplama tahtası” “döşemelik tahta veya kalas”; “demir almak/vira demir” “demiri yukarı çekmek”; “geniş apaz seyri” “apaz seyri”; “voltalar” “bağlar”; “karaya oturmuş” “dibe saplanmış”; “topuk” “kum”; “tekne” “gemi”; “direğin yerini değiştirmek” “direği kaldırmak”; “zehirli boya” “kir tutmayan boya” “denizci tekne” “denize dayanıklı tekne”; “direk eğimi” “direğin dikeye açısı”; “teknenin rotada gezmesi” “teknenin yalpalaması”; “iskotaları boşla(laşka)” “yelkeni dışarı bırak”; “iskotaları kasmak(lava)” “yelken halatını çekebildiği kadar çekmek”; “dingi/patalya” “kayık/sandal”; “Latin arma” “üç köşeli yelken”; “start hattı” “başlangıç çizgisi”; “üçgen rota” “üçgen biçimindeki yarış alanı”; “hasar tespiti” “zarar saptaması”; “dalgalara baş verecek” “dalgalara baş taraftan vuracak”;  olarak çevrilmiş.

 Anlaşılması daha zor terim ve deyimlerle örnekleri çoğaltmak mümkün: örneğin buz gemisi olarak çevrilen “iceboat”(s.15) bir gemi değil, göl, deniz vb. donmuş zeminlerde yelken yapabilen trimaran (üç gövdeli tekne) benzeri  bir yelkenli tekne türü ….. “Çelik destek” olarak çevrilen “ıstralya” (stay) tekneye çakılmaz (s.58) dönger vb. araçlarla mapa, landa gibi tekneye sabitlenmiş parçalara bağlanır, gerilir ve ayarlanır.

Böylesine bir metnin konuya hakim olmadan, ya da uzmanlardan yardım almadan sözlük yardımıyla çevrilmesi zor. Hataların asgari olabilmesi için her şeyden önce biraz denizcilik, yelkencilik bilgisi gerekiyor. Arka kapak yazısındaki “Amerika’da çok satan bu kitabı birkaç kez okumak isteyebilir, her okuyuşta kendinizi sayfalarının derinliklerine daha fazla dalmış bulabilirsiniz” iddiası “olayın denizde geçtiği” böyle bir çeviri karşısında alabora oluyor. Dileğimiz yeni baskılarda metnin elden geçirilmesi ve okurların aradığı kelimeyi kolayca bulabilmesi için   açıklamaların  sayfa altlarına dipnot olarak değil de kitabın başına veya sonuna sözlük olarak konması.

  • Ustam Rüzgâr, Richard Bode, çev. Suğra Öncü, Galata Yayıncılık, İstanbul Temmuz 2003, 1. baskı, 168 sayfa.
  • first you have to row a little boat, Richard Bode, Warner Boks, New York, Haziran 1995, 1.baskı, 210 sayfa.

(Yelken Dünyası, Eylül 2006)

Similar Posts