Mesut Baran’ın Ardından…
Bir mirası zenginleştirebilmek
Onca yıl ortada kitap, bilgi edinilecek doğru dürüst kaynak vb. yokken “mütevazı dergisi” Yelken Dünyası ile hayaller denizine doğru yelken açmamızı sağlayan kişidir Mesut Baran.
Mesut Baran yönetimindeki dergi “uzun yıllar” amatör denizciler için sığınılacak bir liman olarak kaldı. Hastalandığında üç ay derginin editörlüğü yapıp, yayına hazırladım ama maalesef 28 Haziran 2008’de veda ettik Mesut abiye. Sonrasında “…kendini Yelken Dünyası yapan ruhu daha da derinleştirmesi/koruması gerektiğini, amatörlüğünden vazgeçmeden daha da uzmanlaşmasını/yetkinleştirmesini…” dilemiştim ama yönetim tercihleri/sorunları nedeniyle 34 yıllık (1984-2018) dergi yayınına ara vermek zorunda kaldı (ya da kapandı). Mesut abinin ardından Yelken Dünyası’na (Ağustos 2008) yazdığım yazı aşağıda. (Ekim 2021)
“Bu Sizin Derginiz”
Mesut Baran’ın mirası Yelken Dünyası dergisinin bir ahlakı ve felsefesi var, bu dergi kimileri gibi “çizdikleri stratejide önüne çıkan herkesi düşman ya da yok edilmesi gereken rakipler” olarak görmüyor.
Sadun ve Oda Boro’nun Kısmet serüveniyle, Mesut ve Ülkü Baran’ın Yelken Dünyası serüveni birçok bakımdan birbirlerine benzer. Sadun ve Oda Boro’nun Kısmet’le yaptıkları yolculuk o zamanın koşulları düşünüldüğünde nasıl her bakımdan meşakkatli ve güçse, 30’lu yaşlarının başındaki Mesut Baran’ın ülkedeki yayıncılık, haberleşmedeki-uluslararası yayınları takip etmedeki güçlük vb. düşünüldüğünde dergi çıkarmaya soyunması, çıkarması da aynı derecede meşakkatli ve güçtür.
Sembol olması, özendirmesi, yol göstermesi açısından Kısmet’in dünya turu neyse Yelken Dünyası’nın katkısı da odur amatör denizciliğimize. Nasıl ki günümüzde dünyayı dolaşan denizcilerimiz yanında Boroları ve Kısmet’i ayrı bir yere koyuyorsak, onları bir kilometre taşı sayıyorsak, Yelken Dünyası’nın da böyle bir yeri vardır dergiciliğimizde, denizciliğimizde. Onca yıl ortada kitap, bilgi edinilecek doğru dürüst kaynak vb. yokken hayaller denizine doğru yelken açmamızı sağlayan dergidir Yelken Dünyası.
Eleştiriler Yol Gösterir
Her türlü eleştiriye tahammüllü, bunların dile getirilmesinden gocunmayan ama yine de çoğu kez kendi çizdiği rotadan şaşmayan bir dergicilik anlayışı vardı Mesut Baran’ın. Her şeyin profesyonelleştiği, piyasanın birçok şeyi etkisi altına aldığı, rakiplerin giderek arttığı bir dünyada hâlâ böyle bir dergiyi yaşatabilmek başlı başına övgüyü hak eder.
Yelken Dünyası gücünü reklamlardan çok öncülüğünden, edindiği okuyucu kitlesinden, onlarla kurduğu ilişkiden alır. Görsel kültüre değil, yazılı kültüre dayalı bir dergiciliği sürdürmesi de oldukça önemlidir. Her zaman zengin bir konu çeşitliliği vardır yazılarda ve derginin asıl yazarları okurlarıdır. Eleştiriler karşısında her zaman söylediği bir laf vardır Baran’ın: “bu sizin derginiz”. Bu nedenle başyazılarını da Yelken Dünyası imzasıyla yazardı. “Bu dergi sizin”, derken de gelin uğraşın, elinizi taşın altına koyun, dergiyi sahiplenin demeye getirirdi. Dileriz Mesut Baran’dan sonra Ülkü Baran’la da okuyucuların dergiyi sahiplenmeleri artarak sürer.
Kendi Özgünlüğünü Koruyarak Gelişmek
Yelken Dünyası’nı hep bir limanda yatan klasik, gözalıcı ahşap bir tekneye benzetirim. Giderek artan rakipleri karşısında (biri amatör denizciliğe uzak olsa da aylık dergi sayısı şimdilik beş ama İtalya’dan adapte altıncısı da yolda galiba…) açık denizlere yol alması, yeni mecralara kapı açması, denizciliğin sorunlarını gündeme taşıyıp söz alması için daha fazla donanıma ihtiyacı olduğunu düşünürüm. Dergicilikteki gelişimde “etkili” olmasını beklerim. Ama rakiplerine benzemesi gerektiğini hiç düşünmem, istemem. Tersine kendi özgünlüğünü, kendini Yelken Dünyası yapan ruhu daha da derinleştirmesi, koruması gerektiğini, amatörlüğünden vazgeçmeden daha da uzmanlaşması, yetkinleştirmesi, daha eleştirel olması, yazılı kültür geleneğini koruması gerektiğini düşünürüm. Okuyucu eleştirilerinin dikkate alınmasını, birbirinin tekrarı yazılardan, konulardan kaçınılmasını, üçüncü tekil şahıs gibi kendinden söz ederek kendini öven yazıların yayımlanmamasını beklerim. Dergiyle ilgili kimi eleştirilerin örneğin benim Eylül 2006’da yazdığım, ya da Prof. Dr. Mahmut Berkman’ın Mart 2008’de yazdığı “Şüphesiz herkesin yazısı değerlidir. Ancak artık böyle bir dergide Bodrum’dan çıktık, Marmaris’e gittik çok keyif aldık ne eğlendik, ne eğlendik türündeki yazıların okuyucu tarafından beğenilmediğine ve okunmadığına inanıyorum. Böyle bir dergide yayınlanan yazıların yazarına bir övünme sebebi değil, okuyucuya iyi vakit geçirtmesi ve öğretici olması –fayda sağlaması- gerektiğini düşünüyorum.” türü bir eleştirinin dergide karşılık bulmasını, derginin geleceği açısından önemli bulurum. Şüphesiz bunların soyut olarak doğru olduğunu söylesem de yerine getirmek, sürdürmek için dergi yönetiminin niyeti yanında daha fazla okuyucu desteğine, “ilkelere” daha fazla değer veren bir denizcilik anlayışına ( veya daha sorgulayıcı okuyuculara) da ihtiyaç var.
Yalanı Haber Yapabilmek…
Özellikle okuyucu niteliği ve ilkeler ile neyi vurgulamak istediğimi Mesut Baran’ı da çok üzen bir örnekle açmaya çalışayım. Geçen yıl Yelken Dünyası’nda Naviga dergisinin verdiği yanlışlarla dolu bir takvimi eleştirdiğim için işi şirazesinden çıkaran bu derginin ortağı ve yazarı Sabah gazetesinde isim vermeden benim “tetikçi”, Mesut Baran’ın da “sağa sola saldıran” “tetikçi kullanan” olduğunu söylediği satırlarında Yelken Dünyası’nı da işin içine katarak şunları yazdı: “Dünya, popüler olduğu halde gelişime, değişime ayak uyduramadığı için silinip gitmiş, pek çok kişi ve kuruluşa sahne olmuş. Çaresini sağa sola saldırmakta bulup, tetikçi kullananlar sadece yaşamakta oldukları süreci hızlandırırlar.” (Yazarın öngörüsüne dikkat!..)
İlkelerin etkili olduğu bir faunada okuyucuların, kurumların sıradan bir eleştiriye bile tahammül edemeyen bu anlayışa tepki göstermesi, yalan haber yapan kişinin özür dilemesi (dikkatinizi çekmek isterim ki bir haberin yalan çıkması başka, bir yalanın haber yapılması başka bir şeydir…) yanlış bir yeniyıl takvimi veren derginin okuyucuları için en azından bir doğru yanlış cetveli vermesi, vermiyorsa okuyucuların da bunu talep etmesi beklenir.
Mesut Baran’ın bu karalamalar karşısındaki tepkisi tahammül ve hoşgörüsünün görünenden çok daha fazla olduğunu düşündürtmüştü bana; çok üzülmüştü, uyku uyuyamadığını söylemesine rağmen bu konuda söylediği tek kelime “terbiyesizlik” oldu.
Yukarıdaki beklentilerimin hiçbiri olmadı, sadece yazar aynı gazetede bir hafta sonra tepkiler karşısında iki sütunda yapmayı becerdiği 22 yanlışı küçültmeye uğraşarak “iş şirazesinden çıktı” diye yazdı, ama ne benden ne de Yelken Dünyası’ndan ve Mesut Baran’dan özür diledi (bir yazıyla özür dileyene kadar da bu konunun takipçisiyim…). Dergi bahanelere sığınarak okuyucularından özür diledi ama, bir doğru yanlış cetveli vermedi (gelişim ve değişim böyle bir şey mi acaba? ), derginin benden başka hiçbir okuyucusu bunu talep etmedi, hiçbir okuyucusu bu yanlışlar nelerdir diye sormadı (kimse o takvimi masasında kullanmadı mı? ya da dergiler alınıyor ama okunmuyor mu?).
Ekseriyetin Sessizliği Acıtıyor…
Bu karalamalara tek anlamlı tepki Yacht Türkiye (Mart 2007) dergisinde “Ne yazık, sadece ben yazıyorum…” başlığıyla Çetin Gusnek’ten geldi. ( O da artık dergide yazmıyor…) Aslında yazının başlığı yanında alt başlığı da durumu özetliyordu: “Hakkaniyet adına kayıpların çetelesini tutmak giderek imkansızlaşıyor, liste öyle kabarık ki… Tabii listenin uzunluğuna ağlaşmak bir tarafa insanın içini esas, ekseriyetin sessizliği acıtıyor.”
Mesut Baran’ın duruşundaki tevazu, dürüstlük ve sabırı, yaptığı işin güçlüğünü daha iyi anlamak için bu güzel yazıdaki “Kifayetsizler” başlıklı bölümü yazarına teşekkürle sizlere de aktarmak istiyorum:
Denizler, ne acı, kimseyi terbiye etmiyor artık.
(… )
Elbette ki elindeki aracı silah, kelimeleri kurşun sayar bu iklimin vücut verdiği zihniyet ve elbette ki 500 bin satan gazetelere 5000 bile satmayan mecmualardaki fikirleri saldırı kabul ve bahane ederek, aynı denizleri paylaştığını iddia ettiği refikine acımasızca vurur. Hem de ipe sapa gelmez iddialarına, bahis hakkında en ufak bir fikri olmayan yüzbinlerce kişiyi şahit tutmanın, hakkaniyet prensibiyle en ufak alakası olmadığını göz ardı ederek… Halbuki herkes, esas derdin kendi kabahatini örtbas etmek olduğunu bal gibi bilir.
Elbette ki üzerinde sakil duran küçük dağları ben yarattım kıyafetine bürünmekte beis görmez bu iklimden beslenen riyakar ve daha düne kadar en büyük destekçisi olduğunu ayan beyan ilan ettiği bir organizasyondaki rolünü, insanların gözünün içine baka baka inkar eder. Halbuki herkes, riyakarın ani çark sebebinin, maddi menfaatlerini koruma kaygısı olduğunu bilir.
Ve fakat bu çok acayip ve son kertede pervasız tiyatroda benim en fazla canımı acıtan nedir, biliyor musunuz?
Bu trajikomedisi kendini aşan oyunu, belki de mazide o güzelim meydanları tıklım tıkış, yüce bir cemiyetin mensubu olmanın coşkusuyla dolduranların gıkını bile çıkartmadan seyretmesidir: Ne acı…
Sığınılacak Bir Liman
Mesut Baran’ın mirası Yelken Dünyası’nın bir ahlakı ve felsefesi var, bu dergi kimileri gibi “çizdikleri stratejide önüne çıkan herkesi düşman ya da yok edilmesi gereken rakipler” olarak görmüyor, onları da bu faunanın vazgeçilmez kaynakları arasında sayıyor.
Gönüllü katkı ve muhabirlikle yürüyen sistemini yıllardır sürdürebilen Yelken Dünyası’nın bu tablosunu artan okuyucu katkısıyla geliştirerek, derinleştirerek sürdürmesini diliyorum. Bu konuda dergi yönetimi kadar, okuyuculara, denizcilere önemli roller düşüyor. Mesut Baran’ın mirasına sahip çıkılıp, zenginleştirilerek büyütülmesi en büyük dileğim. Unutmayın burası tüm denizciler için yeri geldiğinde sığınılacak bir liman…
Dilerim hep de öyle kalır. Yedi deniz mekanın olsun Mesut Abi.
Kaynakça:
* Sezar Atmaca, Dergideki Yazı Sayısı mı Yazı Kalitesi mi? Yelken Dünyası, Ekim 2006.
* Mahmut Berkman, Bir Atlantik Geçişi, Yelken Dünyası, Mart 2008.
* Sezar Atmaca, İlgiyi Bilgiyle Zenginleştirmek, Yelken Dünyası, Şubat 2007.
* Çetin Gusnek, Ne Yazık, Sadece Ben Yazıyorum…, Yacht Türkiye, Mart 2007.
(Yelken Dünyası, Ağustos 2008)