|

Yalanı Haber Yapabilen “Gazeteci”:Turgay Noyan

2007’de olmuş bu olayı neden yıllar sonra hatırlatma ve ek bir yazı yazma (Ekim 2021) gereği duydun denebilir. Yıllarca burada anlatılanlarla ilgili özür dilenmesini bekledim, karşı taraf gibi “bir şey yokmuşçasına” davranmadım ya da “akıntıya bırakmadım”, yeri geldi olayı/yapılanları/talebi tekrar hatırlattım. Tartışma/eleştiri kültürü açısından bakıldığında da sembol bir olaydır burada anlatılanlar/yapılanlar. Benzerlerine karşı sessiz kalınmasın dileğiyle, yapılanlar derli-toplu kayda geçsin, unutulmasın istedim. Başta denizcilik bürokrasisi, sonra TYF olmak üzere eleştirilere karşı yapılan karalamalardan da biliyorum ki bu tür tavır ve davranışlar asıl cesareti sessizlikten, yeterince tepki gösterilmemesinden alıyor…

Amatör-sportif denizcilik sekenesinden biri olarak şu sorunun cevabını hâlâ bilmiyorum ne yazık ki: “Bir tartışma, eleştiri kültürü yerleştirebilecek miyiz, yoksa her türlü yolu kullanarak karalamak, yok etmek, yalan söylemek, yalanı haber yapmak geçerli mi olacak?”

Aşağıdaki yazıların sırası şöyle:

1) Yalanı Haber Yapabilen “Gazeteci…”, Ekim 2021.
2) Oya Yazı Yaz. Bak Bu Kalem. dsti@yahoogroups.com ve Yelken Dünyası, Mart 2007.
3) ADF’nin 17.02.2007 tarihli cevabi yazısının görseli.
4) ADF Açıklaması: Turgay Noyan Yazısına Düzeltme ve Cevap Hakkımızı Kullandık, www.adf.org.tr, Şubat 2007.
5) Sabah Gazetesi Okur Temsilcisine… (8 Şubat 2007)
6) Turgay Noyan’ın Sabah‘taki yazıları:
a) Denizcinin Günlüğü’ndeki yanlışlar, Sabah, 4 Şubat 2007.
b) ADF’yi yıpratmak istemem, Sabah 18 Şubat 2007.


Yalanı Haber Yapabilen “Gazeteci…” (Ekim 2021)

Yelken Dünyası dergisine (Şubat 2007) “İlgiyi Bilgiyle Zenginleştirmek” başlıklı  bir yazı yazmıştım. Derdim, denizciliğe olan ilgi artışının eğitim, mevzuat, yayın… vb. her alanda nitelikli işlerle, bilgiyle zenginleşip büyüyebileceğini; vasat/niteliksiz/özensiz… vb. sığ faaliyetlerin/ürünlerin/işlerin kalibresi düşük bir denizciliğe yol açabileceğini anlatmaktı. Yazıda olumsuz çeşitli örneklere yer vermiştim. Yayıncılık alanında verdiğim örneklerden biri de “Yanlışlarla Dolu Yeni Yıl Takvimi” başlığıyla Naviga dergisinin okuyucularına dergi eki olarak Ocak 2007 sayısıyla verdiği 24 sayfalık takvimdi.

Demokratik değerleri gelişmiş bir memlekette/camiada Yelken Dünyası’ndaki yazım ve Naviga takvimiyle ilgili eleştirilerim için herhalde sadece övgü alırdım. Böyle bir takvim veren dergi de okuyucularından gecikmeksizin özür dileyerek, hatasını giderme çabasına girerdi. Tabii ki eleştiriyle yüzleşmek, yapılan kötü işi kabullenmek belli bir donanım ve özgüven gerektirir. Bunlar olmayınca Turgay Noyan’ın yaptığı gibi eleştireni cezalandırmaya/haddini bildirmeye çalışmak kültürümüze yabancı olmayan yollardan biri maalesef.

Derginin ortağı ve söz sahibi olan Turgay Noyan, 4 Şubat 2007’de Sabah gazetesindeki “amatör ve deniz” köşesinde “Denizcinin Günlüğü’ndeki Yanlışlar” başlıklı seviyesi hayli düşük (satır satır tahrif, yalan, iftira dolu), hiçbir nesnel eleştiri ölçütüne sığmayan, akla gelebilecek pek çok sıfat ve tanımı hak eden yazısında, eleştiriyi yayımlayan derginin “saldırgan”, benim de “tetikçi” olduğumu yazdı.

Belli ki dergisinin özensiz işinin eleştirilmesine katlanamamış “cezalandırmak/haddimi bildirmek” için almış eline kalemi ne uydurabildiyse yazmıştı. Ancak burada da donanım sorunu gündeme gelmiş iki sütunluk yazısında 22 (yazıyla yirmi iki) hata/yanlış/tahrifat yapmıştı.

Konuyla ilgili çoğu Şubat 2007’de birkaç yazı yazdım, ama Denizcilik ve denizciliğin geleceği adına bu yazıyı sabırla sonuna dek okumanızı diliyorum” üst başlığı ile yayımlanan  “Oya  yazı yaz. Bak bu kalem.” derdimi yeterince özetlediği için dsti@yahoogroups.com’da yayımlanan diğer yazıları (“Turgay Noyan’a Açık Mektup” /  “Amatör Olmayan Denizcilik Köşesi”) buraya almadım.

Yazıda “Bu olan biten karşısında ADF’nin bir sözü yok mudur, onu da merak ediyorum…” diye sordum, ayrıca ADF Yönetimine de bir mektup yazdım. ADF Yönetimi mektubumu cevapladı (17.02.2007 tarihli yazı) ayrıca “… Turgay Noyan yazısına düzeltme ve cevaptır” başlığıyla sitesinde bir açıklama yayımladı (bir ayda kaldırılan açıklama metni ve ADF’nin bana yazdığı 17.02.2007 tarihli mektubun görseli aşağıda). Tekzip için Sabah gazetesi “okur temsilcisi” Yavuz Baydar’a gönderdiğim ancak yayımlanmayan tekzip metnine de bu dosyada yer verdim.

Bay Noyan ve Naviga sorumluları ADF’ye gelip, ADF Yönetimiyle toplantı yaptıktan sonra Sabah gazetesindeki yazısında “Geçenlerde ADF’nin günlüğünü hazırlayan kişiyi eleştirmiştim… eleştiride iki noktada yanlışa da düşünce iş şirazesinden çıktı” diye yazdı. Yani önce had bildirmeye, sonra da yanlışlarını hafifletmeye çalıştı. (T. Noyan’ın Sabah gazetesinde yayımladığı iki yazıyı da dosyanın sonuna ekledim.)

Naviga dergisi de yaptığım eleştiriden, Noyan’ın yazısından ve ADF’de katıldığı toplantıdan hiç söz etmeden bahanelere sığınarak okuyucularından özür diledi, ama bir doğru yanlış cetveli bile vermedi -her şeyi akıntıya bıraktı-. Dergi, her sayfasına logosunu basarak 24 sayfa takvimi okuyucusuna dağıtmış ve sonra da “bizim bir sorumluluğumuz yok kusura bakmayın” açıklamasını yapmıştı ama perde arkası başkaydı. Gerek İdris Bostan hoca, gerekse Osmanlı Gemileri kitabının yayıncısı Bilge Yayınevi ile yaptığım yazışmalara/konuşmalara göre takvimde kullanılan çizimler/haritalar için kitabının yayıncısı Bilge Yayınevi’ne telif ödenmek zorunda kalınmıştı (İdris Bostan hocayla bir kez, Bilge yayınlarıyla iki kez olan ve olan-biteni doğrulayan yazışmaları “özel” oldukları için buraya eklemedim).

Noyan’ın gazetedeki köşesinin adı “amatör ve deniz”di ama “intikam” için birkaç bin satan dergisi yerine haftasonu satışı milyona ulaşan gazetesini “kullanması”; bir yalanı haber yapabilmesi (haberin yalan çıkması değil…) bazı konularda yazarımızın hiç de amatör olmadığını gösterdi.

Noyan’ın başvurduğu tahrifatın/yalanın derecesini görmek/tahayyül edebilmek için yazıda sadece Prof. İdris Bostan’la ilgili bölümün okunması bile yeterlidir; ayrıntı merak edenler verilen örneklere de bakabilir.

Bir tartışma, eleştiri kültürü yerleştirebilecek miyiz, yoksa her türlü yolu kullanarak karalamak, yok etmek, yalan söylemek mi geçerli olacak? düşüncesiyle “… çok sayıda insana ulaşabilmek için denizlerde sözü, sesi olan herkesin yardımını rica ediyorum.” diye yazmıştım.  

Telefonla/e-postayla, sözlü çok destek aldım ama böylesine sembolik olaylarda kamuoyu önünde net bir tavır göstermenin daha önemli olduğuna inanırım. Bugün de bu gerçeklerin yeterince alıcısı olmasını diliyorum.

Benim için tek anlamlı tepki Yacht Türkiye (Mart 2007) dergisinde “Ne yazık, sadece ben yazıyorum…” başlığıyla Çetin Gusnek’ten gelmişti. Aslında yazının başlığı yanında alt başlığı da durumu özetliyordu:  “Hakkaniyet adına kayıpların çetelesini tutmak giderek imkânsızlaşıyor, liste öyle kabarık ki… Tabii listenin uzunluğuna ağlaşmak bir tarafa insanın içini esas, ekseriyetin sessizliği acıtıyor.” 

Bu anlamlı yazıdaki “Kifayetsizler” başlıklı bölümü yazarına teşekkürle (tanımıyorum, müstear bir ad da olabilir…) tekrar aktarmak istiyorum:

Yacht Türkiye, Mart 2007

Denizler, ne acı, kimseyi terbiye etmiyor artık.

(… )

Elbette ki elindeki aracı silah, kelimeleri kurşun sayar bu iklimin vücut verdiği zihniyet ve elbette ki 500 bin satan gazetelere 5000 bile satmayan mecmualardaki fikirleri saldırı kabul ve bahane ederek, aynı denizleri paylaştığını iddia ettiği refikine acımasızca vurur. Hem de ipe sapa gelmez iddialarına, bahis hakkında en ufak bir fikri olmayan yüzbinlerce kişiyi şahit tutmanın, hakkaniyet prensibiyle en ufak alakası olmadığını göz ardı ederek… Halbuki herkes, esas derdin kendi kabahatini örtbas etmek olduğunu bal gibi bilir.

Elbette ki üzerinde sakil duran küçük dağları ben yarattım kıyafetine bürünmekte beis görmez bu iklimden beslenen riyakâr ve daha düne kadar en büyük destekçisi olduğunu ayan beyan ilan ettiği bir organizasyondaki rolünü, insanların gözünün içine baka baka inkâr eder. Halbuki herkes, riyâkarın ani çark sebebinin, maddi menfaatlerini koruma kaygısı olduğunu bilir.

Ve fakat bu çok acayip ve son kertede pervasız tiyatroda benim en fazla canımı acıtan nedir, biliyor musunuz?

Bu trajikomedisi kendini aşan oyunu, belki de mazide o güzelim meydanları tıklım tıkış, yüce bir cemiyetin mensubu olmanın coşkusuyla dolduranların gıkını bile çıkartmadan seyretmesidir: Ne acı…

(Çetin Gusnek, “Ne yazık sadece ben yazıyorum…”, yazısından alıntı, Yacht Türkiye, Mart 2007)

(Ekim 2021)


(dsti@yahoogroups.com ve Yelken Dünyası, Mart 2007)

Denizcilik ve denizciliğin geleceği adına bu yazıyı sabırla sonuna dek okumanızı diliyorum.

Sezar Atmaca

Oya  yazı yaz.

Bak  bu  kalem.

Yelken Dünyası’nın “Şubat, 2007” sayısına “İlgiyi Bilgiyle Zenginleştirmek” başlıklı üç sayfalık bir yazı yazmıştım. Yazının bir bölümünde Naviga dergisinin Ocak ayında verdiği takvimin özensiz ve yanlışlarla dolu olduğundan da söz etmiştim. (Yelken Dünyası’ndaki yazımın “Yanlışlarla Dolu Yeni Yıl Takvimi” başlıklı bölümünü yazının sonuna koydum.)  4 Şubat Pazar günü Turgay Noyan, Sabah gazetesindeki köşesinde “Denizcinin Günlüğündeki Yanlışlar” başlıklı seviyesi hayli düşük (satır satır tahrif, yalan, iftira dolu), hiçbir nesnel eleştiri ölçütüne sığmayan, akla gelebilecek pek çok sıfat ve tanımı hak eden, tek kelimeyle “acınacak” bir yazı yazdı. Yazısının başında “çaresini sağa sola saldırmakta bulup (bu Yelken Dünyası oluyor) tetikçi kullananlar (bu da ben oluyorum) sadece yaşamakta oldukları süreci hızlandırırlar” diyerek isim vermeden “…ülkemizin en önemli deniz tarihçisi, profesör ünvanlı bir bilim adamımızın hazırladığı takvimle ilgili ağır bir eleştiri…” yazdığımdan sözetmiş. Oysa bu yazının sonuna koyduğum Yelken Dünyası’nda yazdığım yazının Naviga takvimiyle ilgili bölümünde açıkça görüleceği gibi ben yazıda takvimdeki bilgilerin kaynağının sahibi Prof. İdris Bostan’a saygısızlık ve ayıp edildiğini yani Noyan’ın iddia ettiğinin tam tersini söylüyorum. Noyan, Naviga’nın  Takvim’ini “profesör ünvanlı bir bilim adamımızın hazırladığını” yazarak yalanlarını sürdürmüş. Oysa Takvim’de, bilgilerin Bostan’ın eserinden alındığı, yani takvimi sayın İdris Bostan’ın hazırlamadığı açık açık yazıyor. Yetinmedim, telefonla Profesör İdris Bostan’ı arayıp durumu sordum. Cevaben “değil izin vermek, bilgim dahi yok” dedi ve aynı takvimi Deniz Ticaret Odası dergisinin  de kendi logosuyla verdiğini söyleyerek (Naviga’nın takviminde ilaveten Naviga logosu var) başından geçen ilginç bir olay anlattı: “Bana Deniz Ticaret Odası dergisinden gelen takvimlerden yurtdışından gelen bir Macar meslektaşıma da verdim. Birkaç gün sonra bir mail aldım: Takvimden söz ederek ‘sizinle birisi alay mı etmek  istedi?’ diye yazıyordu!” ( Acaba bay Noyan Macar bilimadamının kitaplarında da yanlış arar mı?…)

Noyan yazısında isim vermeden  “eleştiriyi yazan da denizcilik ajandası hazırlayan biri olunca ‘acaba kendininkinin içinde neler var?’ diye baktım” diyerek benim ADF’ye hazırladığım “Denizcinin Günlüğü 2006”dan  yanlış avcılığına soyunmuş ve dört tane örnek vermiş.  Örneğin  Denizcinin Günlüğü 2006’da “Denizlerdeki Türk Gezginleri” konusunun (Ağustos 4. hafta) “felaket” olduğunu söylüyor ve dünya turuna çıkan Özkan Gülkaynak’tan neden söz etmediğimi soruyor. Bilindiği gibi Denizcinin Günlüğü 2006, Aralık 2005’te basıldı. Özkan Gülkaynak ise bu kitap satışa çıktıktan 7 (yedi) ay sonra Temmuz 2006’da dünya turuna çıktı. Turgay Noyan’ın Denizcinin Günlüğü 2006’dan verdiği diğer yanlış uydurma “felaketlerini” sıralayacak olursak: (Bilmeyenler için söyleyeyim Günlük’te 52 haftalık yazı var ve her haftada 2-3 yazı yer alıyor.)

1. “Hikaye ve Romanlarda Deniz Edebiyatı Örnekleri” (Şubat 4. hafta) başlıklı yazı Noyan’ın iddia ettiği gibi kronoloji değil, sadece örnekleme. Başlıkta da açıkça yazdığı gibi bir örnekleme, bir seçme sadece ve bütünü kapsamak gibi bir iddiası yok. Ama Noyan öyle istiyor. Benim bazı yazarları özellikle koymadığım havasını yaratmaya çalışıyor ve üç örnek veriyor. Örneğin “en çok eser sahibi Oktay Sönmez” diyor. Ama verdiği bilgi de yanlış, Sönmez bu konuda en çok eser sahibi değil. İki Naviga yazarını da oraya ekleyip benim Naviga‘ya karşı olduğum gibi bir hava yaratmaya çabalıyor. Naviga yazarı Çetin Kent’in kitabının basılmasını AMYC’ye öneren ve kitabın Yelken Dünyası’na tanıtım yazısını yazan benim(Temmuz 2004).  Naviga‘nın yayını olan Haldun Sevel’in kitabı Günlük’le aynı zamanda piyasaya çıktığı için (Aralık 2005) kitaba koyabilmem mümkün değil zaten.(Naviga Yayınlarından çıkan kitabın künyesinde de basım tarihi Aralık 2005 diye yazıyor  ve bu kitap da 2006 Günlüğüyle birlikte fuarda satışa çıktı)

2. Günlükteki “Denizlerdeki Türk Gezginler” yazısında eleştirilen açıklamalardan biri şöyle: “Yaptıkları altı yıllık seyahatin öyküsünü Okyanusta bir Türk Kızı adlı güzel bir kitapta anlatan Hülya Leigh ve eşi Derek Blue-Belle ile (1998-2004) dünyayı dolaştılar.” Noyan bunu kısaltıp, tarihi de çıkartarak,  “Yanlış. Belli ki kitap okunmamış”  diye üfürüyor. Dünyayı dolaştılar lafını tam bir dünya turu olarak algılıyor. Kullanılan fiil açık, dolaşmak=gezmek, gezinmek. Benim kitabı okumadığımı, bunun sadece bir Atlantik geçişi olduğunu bilmediğimi iddia ediyor. Oysa Günlüğün günler kısmındaki 18 Aralık 2006 tarihini okusa şu bilgiyi görecek : “2000- Hülya ve Derek Leigh, Blue-Belle ile Atlantik geçişini tamamladılar.!”

3. Yine “Denizlerdeki Türk Gezginler”  yazısında kendi tezini kuvvetlendirmek için bir tahrifat da “Rahmi Koç’un değişik boyutlu gezisini saymazsak” diye yazarak yapmış ve “neden sayılmıyor?” diye sorarak denizciler arasında ayrım yaptığımı iddia edip ipe sapa gelmez iddialar (neredeyse bu cümlenin Federasyondan gizli araya sokuşturulduğunu!) ileri sürmüş. Bu iddiaları gerçekten acınacak halde. Ör. “hazırlayıcının Koç’un seyahatini parası çok diye beğenmediğini kabul edelim” demiş. Ama Günlük’teki metnin aslı “Rahmi Koç’un değişik boyutlu gezisini ve İhsan Kalkavan-Cem Örter çiftinin bir süre sonra vazgeçilen teşebbüslerini saymazsak….” şeklinde. Koç’un gezisine  “değişik boyutlu gezi” denmesinin nedeni ise basit, kendisi yokken de teknesinin çalışanlarıyla yol yapması ve teknede onlarca çalışan bulunması, bu haliyle de kendisinin “yolcu” sayılması. Koç için bu kadar zorlama gayret niye acaba?

4. Yine “Denizlerdeki Türk Gezginler” bölümüyle ilgili bilgiçlik taslayarak “…o zaman şu anda en küçük bütçe ile Atlantik’i geride bırakan Özkan Gülkaynak nerede? diye sormuş. Yukarıda da belirttim Günlük Aralık 2005’te basıldı ve dağıtıldı, Özkan Gülkaynak Temmuz 2006’da yola çıktı.

 “Hani evini barkını satıp kendilerini denizlere vuran Türkan-Kerem Yöney çiftinin Katama’sı” nerede…diye sormuş. Yöney çifti ve tekneleri Katama ile dünyayı dolaştıklarına ilişkin ilk haber Naviga’da Hülya Leigh’in kaleminden Ocak 2007’de çıktı. Noyan bunu atladığımı iddia edecek kadar bilgili!  Aralık 2005’te basılan bir kitaba bunları nasıl koyacağız bay Noyan?

 “Yayından önce bir göz at’ deseler, sevabına inceleyecek pek çok gönüllümüz bulunurdu” demiş. Bu gönüllüler kim merak ettim ama allahtan bay Noyan’a kimse sormamış bu bilgiyle, görgüyle mi göz atacaktı yoksa? Birine gazetede bir köşe verip de kendini rezil et desen ancak bu kadarını yapabilirdi herhalde.

Eleştiri, Tartışma Kültürü

Aslında soru çok basit ve vereceğimiz cevap, alacağımız tavır, geleceğimizle, neyi değer olarak kabul edeceğimizle ilgili. Bir tartışma, eleştiri kültürü yerleştirebilecek miyiz, yoksa her türlü yolu kullanarak karalamak, yok etmek, yalan söylemek mi geçerli olacak? Denizcilik adına yapılan her şey iyidir gibi ölçüsüz, usülsüz bir anlayış aşılıp, kötü işler adabına edebine uygun eleştirilebilecek mi? Ne zaman adabına, edebine uygun yapılmış, yol gösteren, ufuk açan nesnel bir eleştiriyi düşmanlık ya da saldırı zannetmekten vazgeçeceğiz? Ne zaman farklı bir düşünceye katılmasak da saygı göstermesini öğreneceğiz?

Herhangi bir konudaki eleştirinin dil sürçmesi, eksik anlatım, kasdı aşan ifade vb. üzerine değil doğrudan o konunun en kuvvetli yanını temel almasına dikkat ederim. Bu nedenle başka bir sürü konuya değindiğim ve bu arada Naviga takvimini de eleştirdiğim  Yelken Dünyası’na yazdığım “İlgiyi Bilgiyle Zenginleştirmek” yazısında sadece takvimdeki  yanlışlardan değil, özensizlikten, dikkatsizlikten, saygısızlıktan, mevcut bilgilerin kayboluşundan söz ettim ve özetle bir işin yapılış tarzını eleştirdim.

Hatayı dışarıda aramak, yalanlar, bahaneler üretmek,  kültür dünyamızda hayli yaygın bir durum. “Sorunun kendisiyle yüzleşmediyseniz eğer, yalnızca bahanelerinizi ya da gerekçelerinizi ‘entellektüalize’ etmekte, ‘akla uydurmakta’ ustalaşırsınız; sorunun kor çekirdeği değişmez” diyor Murathan Mungan “Yüzleşme Korkusu” başlıklı makalesinde.(Birikim, Ekim 2006).

Yelken Dünyası’na yazdığım yazıda (Şubat 2007) Denizcinin Günlüğü 2007’de sonradan ulaştığım bir bilgiye de değinmiş, Günlük’te yer alan bu konudaki bilginin doğru olmadığını yazmıştım. Örneğin yine 2007 Günlüğü’nde dört deniz müzesi olduğunu yazmışım. Oysa bu sene örnek verdiğim Balık Müzesi gibi bir müze de Çimenhisar’da var. Yani dört rakamı doğru değil. Aynı şekilde Amatör Denizci Elkitabı’ndaki düzeltiler ikaz edenlere teşekkür yazısıyla birlikte ADF sitesinde yayımlanıyor, yeni baskılarda düzeltiliyor.

Eylül 2006’da Yelken Dünyası’nı hayli eleştiren yazımı dergi sorgusuz, sualsiz basmıştı. Anlaşılan yine Naviga’da çıkan ve bir kampanyaya dönüşen “Türk usulü kusursuz fırtına” dosyasıyla ilgili Yelken Dünyası’na yazdığım pek çok yönüyle birlikte haberde bilginin kayboluşunu ele aldığım (Temmuz, 2006/ “Fırtına Nerede? /Hangi Deniz, Hangi Rüzgâr, Hangi Haber Buluşturur Bizi?) yazı da bu karalama kampanyasının nedenleri arasında yer alıyor. Merak ettiğim bir konu da Naviga dergisinin bay Noyan’ın yazısının neresinde duracağı? Arkasında mı, karşısında mı? Ya da yalanlar, bahaneler üretmek yerine bir iç güveni göstererek gerekenler yapılacak mı? Bir Naviga okuyucusu olarak ben ya da  Macar bilimadamı doğru bir takvime kavuşacak mı?

Bu olan biten karşısında ADF’nin bir sözü yok mudur, onu da merak ediyorum…

Turgay Noyan’ın eleştirilere kendi dergisinde cevap vermek yerine, gazetedeki köşesini “babasının malı” gibi kullanması için yazılacak ve yapılacak çok şey var, ama yeri burası değil. İlgili yazıda bulamayacağınız tek şey herhalde gazeteciliktir.

Ben elimden geleni yapacağım ama, haftasonu satışı milyona varan bir gazetede yüzbinlerce kişinin okuduğu bu karalama ve iftira dolu acınası yazıya karşı (mümkünse Noyan’ın yazısını da ekleyerek) olabildiğince çok sayıda insana ulaşabilmek için denizlerde sözü, sesi olan herkesin yardımını rica ediyorum.  

                                                     


Yelken Dünyası dergisi Şubat 2007 sayısında yayımlanan “İlgiyi Bilgiyle Zenginleştirmek” başlıklı yazının Naviga’nın verdiği takvimle ilgili bölümü:

(…)

Yanlışlarla Dolu Yeni Yıl Takvimi

Denizciliğin gelişmesinin ve yayılmasının önemli araçlarından biri şüphesiz denizcilik dergileridir. Eylül 2006’da kimi örneklerle yazı kalitesi açısından Yelken Dünyası’nı eleştirmiş, yazı seçiminde daha dikkatli ve özenli olmanın dergiyi daha değerli yapacağını belirtmiştim.(“Dergideki Yazı Sayısı mı, Yazı Kalitesi mi?”). 

Geçtiğimiz ay Naviga dergisi yeni yılda bir masa takvimi verdi, ama bilgi açısından özensiz ve yanlışlarla dolu bir takvim verdi okuyucularına. Takvimde Ocak ayındaki gemi resmi “Piri Reis’in, 1528 tarihli Dünya haritası”ndan alınmasına ve bilinen böyle bir alıntılama sistemi olmamasına rağmen resmin sol üst köşesine (diğer 12 resimde olduğu gibi…) İdris Bostan yazılmış. Takvimin kaynağı olan İdris Bostan’ın kitabında (Osmanlı Gemileri, Bilge Yay., 2005) çizimlerin (harita, minyatür…) orijinal kaynakları işin adabına uygun olarak çizimlerin kenarlarında teker teker  belirtilmişken, dergi bunu okuyucularına aktarmaya gerek görmeyerek yazara ve esere en hafif deyişle saygısızlık etmiş. Daha önemlisi 12 tekne resmiyle ilgili “bilgi” yok olmuş. Örneğin takvimdeki Karamürsel çizimi Piri Reis’in Kitab-ı Bahriye’sinden, mavna Katip Çelebi’den (Tuhfetül Kibar…), kadırga Matrakçı’nın Süleymanname’sinden, bir harita el-Hac Ebu’l- Hasan’dan alınmış… ama dergi alıntı yaptığı kaynakta mevcut bu ve diğer çizimlerle ilgili bilgileri “fazla” bulmuş anlaşılan. Kimi yerde ör. Aralık ayında başlık, resim, metin ilişkisi kopmuş. Teşekkür yazısında alıntı yapılan kitabın yayıncısı, yayın tarihi belirtilmemiş.  Takvimin diğer yüzündeki harita ve  minyatürlerden bazılarının Piri Reis’in Kitab-ı Bahriye’sinden alındığı belirtilmiş. Ancak bu sayfalardaki dikkatsizlik, özensizlik sintineyi doldurup tekne batıracak cinsten. “Venedik Şehri (Piri Reis, Kitab-ı Bahriye)” yazan haritanın Venedik’le uzaktan yakından bir ilgisi yok. Harita, adaları ve Tersane-i Amire’yi gösteriyor. Diğer bir haritada Tersane-i Amire yazmasına rağmen harita küçültüldüğü için tersane haritada yok. “Toulon Limanı’nda Osmanlı Donanması, 1543” diye açıklanan harita Mısır’la ilgili ve Nil’de işleyen gemileri gösteriyor. Yine  “Marsilya Limanı’nda Osmanlı Kadırgaları “ diye açıklama düşülen  bir başka harita da Mısır ve Nil’le ilgili… Okuyuculara verilecek bir yeni yıl takvimi için daha dikkatli ve özenli olmak gerekmez mi? Dileriz dergi yanlışlarla dolu bu takvimi düzeltip tekrar dağıtarak okurlarına “gerçek” bir “yeni yıl hediyesi” sunar.

(dsti@yahoogroups.com ve Yelken Dünyası, Mart 2007)


ADF’nin 17.02.2007 tarihli cevabi yazısı

ADF’nin cevabi yazısı


ADF Açıklaması

Turgay Noyan Yazısına Düzeltme ve Cevap Hakkımızı Kullandık

Sabah Gazetesi 4 Şubat 2007 tarihli Pazar Ekinde “Denizcinin Günlüğü’ndeki yanlışlar” başlıklı Turgay Noyan yazısına düzeltme ve cevaptır.

Sayın Noyan,

Federasyonumuzun bugüne kadar çıkmış üç yayını vardır. Bunlar Amatör Denizci Elkitabı (ADEK) ile Denizcinin Günlüğü 2006 ve 2007’dir. İki ayrı yayının daha hazırlığı sürmektedir.

ADEK, Denizcilik Müsteşarlığı’nın denetiminden geçmiş, üçüncü kez basılmış, bir temel bilgi kitabımızdır. Okuyucuların rastladığı baskı veya ifade yanlışlarını teşekkürle kabul ediyor, her yeni baskıda düzeltiyor, ayrıca web sitemizden yayımlıyoruz. Bu kitabın derleyeni ile diğer iki yayınımızın yazarı, yazınızda muhatap aldığınız kişidir.

Denizcinin Günlüğü 2006 ve 2007 yayın kurulumuzun incelemesinden geçerek baskıya verilmişlerdir. Her iki yayın, okuyanlar tarafından ilgiyle, övgüyle karşılanmış, basında yer almıştır. Hazırlıkları sürmekte olan yayınlarımızın editörlüğünü de aynı kişi yapmaktadır.

Günlüğün, güncel konularda “hata ve noksan dolu” olduğu iddialarınızı, sorumluluğun kendisine ait olduğundan hareketle yazarın cevaplayacağını umuyoruz. Bu sorumluluğu ADF’ye mal etmeye çalışmanızı doğru bulmuyor, bu nedenle de yazdıklarınızı kabul etmiyoruz. Yanlış ve noksanlarla dolu olduğunu ileri sürdüğünüz 2006 yılına ait günlük 2005 yılı Aralık ayında basılmıştır. Okuyucular, 2006 yılında kullanılmak üzere yayınlanmış bir günlükte, o yıl içinde cereyan edecek olayların yer almasını nasıl bekleyebilirler? Okuyucular, kronolojik bilgiyle ilgisi olmayan bir örneklemeyi “yanlış” olarak nasıl niteleyebilirler? “Dünyayı dolaştılar” sözcüklerinden “dünya turu yaptılar” anlamını nasıl çıkarabilirler? Bütün bunları ve iddia ettiğiniz “yanlış”ları, kullandığınız “olacak iş değil”, “affedilir gibi değil” ifadelerinizi ve “felaket” değerlendirmenizi hiçbir şekilde kabul etmiyoruz. Müellifin, bir deniz seyahati hakkındaki görüşünü, gözlerimizden kaçıp “araya sokuşturulmuş bir cümle” olarak değerlendirmeniz de son derece talihsiz ve mesnetsiz bir tespittir.

Bu şekilde yazmak zorunda kalmış olmaktan dolayı gerçekten derin üzüntü duyduğumuzu, meslekî ilkelerinden, etik anlayışından şüphemiz olmayan müellifle, kendisi de istediği sürece, çalışmalarımıza devam etmek kararında olduğumuzu bilmenizi isteriz.

ADF’yi öven sözleriniz de pekiştirilmeye muhtaçtır. ADF, tek başına hiçbir şey yapmamıştır; önce bilgi toplamış, yapılması gerekenleri saptamış, amatör denizci topluluğuna ve onun sağduyusuna inanarak çıktığı yolda bürokrasiyle diyalog kurmuş, temel düşüncenin doğruluğunda birleşmek ancak böyle mümkün olmuştur. Bir diğer deyişle, hangi kenarından bakılırsa bakılsın “Amatör Denizciler-ADF-Bürokrasi” üçgeni içinde gerçek bir takım oyunu sergilenmiştir.

ADF’nin kimden ve nasıl gol yediğinin takdirini amatör denizcilerimize bırakıyoruz. Onlara gereken değerin verilerek, topluluğun büyümesi, gelişmesi için sağlam ve kalıcı adımların atılmaya çalışıldığı bir dönemde, dayanaksız söylemlerle bir yere varılamayacağı düşüncesini paylaştığımızı umuyoruz.

Saygılarımızla

Amatör Denizcilik Federasyonu

Yönetim Kurulu

(www.adf.org.tr, Şubat 2007)


Sabah Gazetesi Okur Temsilcisine…

Sabah okur temsilcisi Yavuz Baydar’a tekzip için fax/e-posta ve kargo gönderisiyle aşağıdaki metni gönderdim (8 Şubat 2007). Kargo gönderisine Denizcinin Günlüğü (2006 ve 2007) ve Naviga’nın söz konusu takvimini de ekledim. Her pazartesi yazan “okur temsilcisi” sütunlarında bu konuya yer vermedi. Muhtemelen Noyan’ın gazetedeki köşesinde iki hafta sonra (18 Şubat 2007) yazdığı “…eleştiride iki noktada yanlışa da düşünce iş şirazesinden çıktı” yalanı okur temsilcisine de yetmişti.

***

Sayın Baydar,

Gazetelerin köşe yazı ve yazarlığı hakkında yazılabilecek ne kadar olumsuz değer varsa aşağıda eleştirisini sunduğum ve gazetenizin 4 Şubat Pazar ekinde  “amatör ve deniz” köşesinde yayımlanmış yazıda var. Ancak yazarı bu olumsuz değerleri köşesine taşıma konusunda hiç de “amatör” değil. Kendisinin de “söz sahibi” olduğu (derginin kurucularından olan bay Noyan için tatmin olmazsanız yayın yönetmeninden başlayarak derginin birkaç sayısına bakmanız yeterlidir…) 4-5 bin satan Naviga dergisinin yaptığı özensiz bir işin eleştirisine karşı intikam duygusuyla haftasonu satışı milyona ulaşan bir gazeteyi “kullanarak” yapmaya çalışması ne kadar etik ve ahlakidir sizce? Naviga dergisinde yazılması gereken bir yazıya kucak açan gazetenizin bu köşesi adı geçen derginin reklam ve infaz mahalli midir? (Noyan’ın son bir senelik yazılarına bakınca reklam mahalli olduğu açıktır…ama şimdi de infaz mahalli haline mi gelmiştir? Denizcilikle ilgili yayın yapan 7-8 dergi var ama Naviga dışında hiçbir derginin bu köşeye ilham vermemesi nasıl bir gazeteciliktir?). Gazetenizin bu köşesi Turgay Noyan’ın şahsi malı mıdır? Turgay Noyan kendi çıkar ilişkileri için bu köşeyi hiçbir nesnel ölçüye uymadan dilediği gibi (tahrif, yalan, iftira…) kullanma hakkına sahip midir? Gazetenizi, Denizcinin Günlüğü’nü, denizcilik konusunda ülkenin saygın bir profesörünü kendisine katık yapmasına gazetenizin söyleyeceği bir şey yok mudur? Ya da her haliyle acınacak bu yazının sizce gazetecilikle bir ilgisi var mıdır? Prof. Bostan’a hakaret ettiğim ve söz konusu takvimi Bostan’ın hazırladığı iddiaları dahil gazeteci olan birinin ileri sürdüğü bütün örneklerin ( + diğer 4 örnek) hiçbiri doğru değilse bu köşeyi, yazarını veya yazılan yazıyı nasıl tanımlamamız gerekir? Bir yalanı haber yapmak gazetecilik midir?

 Demokratik değerleri gelişmiş bir memlekette Yelken Dünyası’ndaki yazım ve Takvimle ilgili eleştirilerim için sadece övgü alırdım (Örneğin İngilizce basılan denizcilik dergilerinde böyle bir şey olduğunu düşünün…).  Bu ülkelerde hiç düşünülemeyecek bir şey bu yazıyı yazana saldırılması, bu kişinin ve eserinin eleştiri sınırları aşılarak kişisel olarak karalanmasıdır. 

Yüzbinlerce insana ulaşan bu yazıya karşı aşağıdaki yazıyı sonuna kadar okumanızı, eleştirilerin bir özetini gazete okurlarına aktarmanızı  -ayrıca sarı basın kartı sahibi bir basın çalışanı olarak-  diliyorum. Kolay gelsin.

Sezar Atmaca


Turgay Noyan, Sabah, 4 Şubat 2007

Denizcinin Günlüğü’ndeki yanlışlar

BUGÜNKÜ yazım biraz farklı olacak. Onun için yazıya Amatör Denizcilik Federasyonu’nda görev yapan dostlarımı tenzih ederek başlayayım.

Amatör denizcilik genişlerken doğal olarak kendi yazarını, uzmanını, yayın organlarını yaratıyor. Böyle süreçlerde bazı kurum ve kişiler ilkler arasında olmanın avantajını kullanarak ön plana çıkabilir, ilgi de görebilirler. Bu ilgiyi bilgi, kişilik ve birikimiyle birleştirebilenler de gerçekte hak ettikleri yerde kalırlar.

Sabah, 4 Şubat 2007

HATALARLA DOLU…

Dünya, popüler olduğu halde gelişime, değişime ayak uyduramadığı için silinip gitmiş, pek çok kişi ve kuruluşa sahne olmuş. Çaresini sağa sola saldırmakta bulup, tetikçi kullananlar sadece yaşamakta oldukları süreci hızlandırırlar.

Geçenlerde böyle bir dergide ülkemizin en önemli deniz tarihçisi, profesör unvanlı bir bilim adamımızın hazırladığı takvimle ilgili ağır bir eleştiri vardı. Eleştiriyi yazan da denizcilik ajandası hazırlayan biri olunca “Acaba kendininkinin içinde neler var?” diye baktım. Denizciliği bilmeyen biri için görünürde pek bir şey yok. Çünkü konular Cumhuriyet’in 75 yıl yayınından, daha önce yazılmış farklı eserlerden alınıp yerleştirilmiş, ama güncel olanlar hata ve eksik dolu. Herhangi biri böyle bir ajanda hazırlasa o kadar önemli değil de Amatör Denizcilik Federasyonu’nun yayınında amatör denizcilikle ilgili en güncel bilgilerin yanlış olması affedilir gibi değil.

“Hikâye ve romanlarda Türk Deniz Edebiyatı örnekleri” denilip bir kronoloji çıkartılmış. En çok eser sahibi Oktay Sönmez, son yılların en sevilen yazarlarından Çetin Kent, Haldun Sevel yok… Denizlerdeki Türk gezginleri konusu ise felaket. Kitaplarından bahsederek “Hülya Leigh ve eşi Derek Blue Belle ile dünyayı dolaştılar” yazıyor. Belli ki kitap okunmamış. Çünkü Leigh çifti sadece Atlantik Okyanusu’nu geçti. İntercoastal Water  Way’de gezip döndü, dünyayı dolaşmadı. “Rahmi Koç”un değişik boyutlu gezisini saymazsak” denilmiş. Neden sayılmıyor? Teknesi büyük diye mi, yoksa fazla gelip gittiği için mi? Dünya seyahati için hazırlanmış bir tekne boyu var da haberimiz mi yok? Denizciler arasında ayrım olacak iş değil. Belli ki Federasyon yöneticilerinin gözünden kaçıp araya sokuşturulmuş bir cümle.

Olacak iş değil ama Koç’un seyahatini parası çok diye beğenmediğini kabul edelim, o zaman şu anda en küçük bütçe ile tek başına Atlantik’i geride bırakan Özkan Gülkaynak nerede? Hani evini barkını satıp kendilerini denizlere vuran Türkan-Kerem Yöney çiftinin Katama’sı nerede, nerede Zarafet yatı?…

ADF’yi yıpratmak istemem

Şimdi sadede gelelim Bu satırların amacı kuruluşundan tüzüğünün hazırlanmasına kadar emek verdiğim Amatör Denizcilik Federasyonu’nu yıpratmak değildir. İftihar ederek her yerde söylüyorum: Federasyon kısacık sürede devrim sayılacak işler yapmıştır, amatör denizciliğin haysiyetini kurtarmıştır. Ancak çıtayı sürekli yğkseltirken de böyle gol yememek için dikkatli olmak gerekir.

“Yayından önce bir göz at” deseler, sevabına inceleyecek pek çok gönüllümüz bulunurdu. İğneyi kendimize batırmazsak çuvaldıza hakkımız olmaz…


Sabah, 18 Şubat 2007.

ADF’yi yıpratmak istemem

Turgay Noyan, Sabah, 18 Şubat 2007

Geçenlerde ADF’nin günlüğünü hazırlayan kişiyi eleştirmiştim.

Yazımın başında ve sonunda ADF’yi tenzih etmeme rağmen; iki noktada da yanlışa düşünce iş şirazesinden çıktı. Yazımın amacının; her adımda birlikte olduğum, ADF’ye zarar vermek olmadığını açıklıkla bir kere daha yazmakta yarar görüyorum.

Similar Posts